SINIR ticareti çok avantajlıdır. Çizginin her iki tarafının özellikleri, alışkanlıkları büyük benzerlik gösterir. Akrabalık da arkadaşlık da dostluklar da içerir. Mesafe küçük olduğundan her türlü ilişki kolaydır. İşin ticareti boyutunu ele aldığımızda burnumuzun dibindeki ülkenin şehirleri ile yapılan alış verişte en azından nakliye gibi avantaj oluşacaktır. Ülke ekonomisinin özellikleri veya zenginliklerine göre öncelikli gelişmişlikler de vardır. İnsan gücünü de burada ele alabiliriz. Örneğin Gürcistan...
Serbest geçiş var. Rize ve civarı çay toplamak için günlük yevmiye ile Gürcü çalıştırıyor. Et, petrol, orada ucuz. Hatta otomobil parçaları da... Bavul ticareti kapsamında gümrüksüz getirip tekstil, teknoloji alarak dönüyorlar. Bu yerel bir ticaret. Genel ticarette ise çimento, elektrik, makine, ilaç vs... Evlilikler de oluyor bu yakınlaşmayla, akrabalıklar oluşuyor. Örneğin Ayvalık, Kaş, Adalar’dan akın akın gelirler. Manav alış verişlerini bile kurulan pazarlardan yaparlar. Örneğin Edirne, bütün Trakya komşularımız, euro bütçeleriyle alış veriş için gelirler ve ucuz pazar oluştururlar. Onlar gelip alıyor, ama biz gidemiyoruz. Avrupa Birliği engeli var.
Doğuda şartlar değişik
Doğu ve Güney’de şartlar daha değişik. Burada karşılıklı yoksulluk ve imkansızlıklar var. Eskiden kaçakçılık, resmi ve geçerli ticaret koluydu. Konvoy halinde sınır geçilirken, en önde katır ve eşekler gider, olası mayın varsa telef olur, güvenli yol açılırdı. Koyun, tütün, uyuşturucu, silah, altın kaçakçılığı büyük bütçe oluştururdu. Yaşam için gerekli asıl araç gereç kimsenin umurunda olmazdı. Çünkü çıplak para ön plandaydı. Sonra böyle gitmedi. Türkiye atılım yaptı. Terör bölgesi olduğu için güvenlik önlemlerini artırdı. Ve kaçakçılık da otomatik olarak sıfırlanmasa bile zayıfladı. Girişimci için çıkartılan teşvik ve krediler ile Güneydoğu bölgemizde fabrikalar, atölyeler oluştu. Gaziantep başlı başına bir ülke ekonomisi kapsamında şehir oldu. Maraş, Batman, Şırnak, Adıyaman, Van, Malatya, Mardin, Urfa, sanayi bölgeleri haline geldi. İplik fabrikaları, tekstil, çimento fabrikaları, taahhüt sanayi, beyaz ve kahverengi eşya üretimi ile ihracatı büyük boyutlara ulaştı. Savaş geçirmiş sınır komşularımızın yeniden yapılandırılması için çok önemli ekonomik kuruluşlardı bu oluşum.
Her şey iyiydi
Hatay, Mardin, Malatya, Maraş, Diyarbakır, Batman, Urfa havalimanları ile karayollarının yenilenmesi lojistiği de sağlayacaktı. Hedef Kuzey Irak’ta tuttu. Ticari hacimli büyük pay yarattı. İran, Suriye ve Körfez ülkeleri ile açılan kapılarla Afrika yolları hedeflenmişti. Oluyordu da... İran ile ticari ilişki verimli durumdayken, Zarrab olayı patladı. ABD’nin yaptırımları ise ayrı bir sıkıntı oluşturdu. Kuzey Irak’la ilişkiler iyiyken merkezi Irak sıkıntısı ortaya çıktı. Ve sonunda da Suriye... Oysa her şey iyiydi. Gaz ve petrol hatları dahil birbirlerine bu kadar yakın iki ülke için muazzam hayaller gerçekleşecekti. Dün sınırdaki bayramlaşmayı yazdık. Pasaportsuz geçişler 20 yıl önce sağlıklı oluşmuştu. Hatta Haleb ve Antep valilikleri inisiyatif kullanarak bavul ticareti, insan gücü paylaşımı ve Türkiye’nin kendi sınırları içinde kurulan dev fabrikaları Suriye ve ötesi için akar kapısı olmuştu.
Hele de Apo’nun sınır dışı edilmesiyle sorun kalmamıştı. Beşar Esad her fırsatta Türkiye’ye gelerek, ‘Ağabey konumundaki’ Sayın Erdoğan’a danışır hal almıştı. Amma dinlemedi. Burnunun dikine gitti. Tersten okumaya başladı. Türkiye’nin olmazı PKK ve yan kuruluşlarında hikmet buldu. Şimdi ülkesi harabeye dönüştü. 9 yıldır süren iç savaş, yabancı güçlerin hakimiyeti, ülkesini terk eden yarıya yakın nüfus, yerel kabile orduları, bölünmüşlükler, sıfır üretim, dışa bağımlılık ile koca bir ülke felaketin içinde alev alev yanar hale geldi. Ticaret bitti. Yatırımlarımız şükür büyümeyi sürdürüyor. Ama hayalet ülke Suriye dibe batarken etrafına da zarar veriyor. Birlikte kalkınmışlık varken, şimdi birlikte silaha ve güvenliğe para harcıyoruz. Sınır üstünde kucaklaşırken, 500 kilometrelik duvar örüyoruz. Kim kar etti, kim zarar!... Amaç üzüm yemekti, şimdi bağcı dövüyoruz.