TEK ÇÖZÜM;"İNZİBATLARI GÖNDERİP BENİ GÖREVDEN ALDIRMAK"

1980"li yıllar…

İhtilal olmuş,

Memleketin her yerinde sıkıyönetim var.

Adıyaman"da bu illerden biri.

Adıyaman sıkıyönetim komutanı da CABBAR birİ.

Komutan disiplinli.

Hatta biraz fazla disiplinli, astığı astık, kestiği kestik türünden.

Kentte ismini duyan adeta ürküyor.

Sıkıyönetimin tüm kurallarını eksiksiz uyguluyor.

Bu uygulamalar sırasında komutan uygunsuz hatta hukuksuz bir icraata imza atıyor.

Kentin ortalarında olan GENELEVİN"İN,

Kent dışına taşınmasına karar veriyor.

Buraya kadar her şey güzel.

Ancak kent dışında genelevin taşınacağı arazi biraz metazori seçiliyor.

Hazine arazisi yerine bir vatandaşın tapulu yerinde karar kılınıyor.

Tapulu arazisine genelev inşaatının başlandığını gören,

Vatandaş soluğu sıkıyönetim komutanlığında alıyor.

İtiraz ediyor, yapılanın hukuksuzluk olduğunu dilekçesinde belirtiyor.

Ama devir sıkıyönetim devri.

Tınlayan, dinleyen yok.

Boynunu büküp ayrılıyor.

Ve adliyenin yolunun tutuyor.

Karşısında meslekte ilk on yılını tamamlamış olan İDEALİST bir hâkim var;

Tam bir Cumhuriyet Hâkimi.

Gözünü budaktan sakınmayan türden ateş gibi bir şey.

Vatandaş durumunu anlatıyor.

Hâkim köylüyü dinliyor, dilekçeyi inceliyor,

Hakikaten haksızlığı, hukuksuzluğu görüyor.

Ekibini kurup bilirkişi heyeti ile birlikte genelevin kurulacağı araziyi ve temeli atılan yapıyı inceliyor.

Ve anında kararını veriyor;

"Yürütmeyi durduruyor".

Sıkıyönetim olan bir ilde,

İhtilal olan bir zamanda,

Oranın sert komutanının bu kararını durdurmak her yiğidin harcı olamaz.

Komutan köpürüyor.

Çünkü bu karar, şehirdeki karizmasını çizmiş gibi.

Hemen kurmay başkanını talimat veriyor;

"Gidin bu hâkim kimmiş? Onu uyarın.

Bu kararından vazgeçsin, işin sonu iyi olmaz" diyor.

Kurmay Başkanı hemen hâkimin makamına gidiyor.

Komutanın taleplerini sert bir asker edası ile iletiyor,

Ve bu kararı gözden geçirmesini istiyor.

Hâkimimiz gözü pek ve idealist ya!

Cevabı da o yönde oluyor;

"Ben köy çocuğuyum. İnsanların yoksulluklarını görerek. 

Kendim de okul hayatımda bunları yaşayarak bu makama geldim.

Kendimi bir söz verdim.

Hukuk karşısında hep adil olacağıma, tarafsız olacağıma.

 Kimsenin hakkını yedirmeyeceğime dair.

Kararımı değiştirmem mümkün değil. 

Hatta bu verilen hukuksuz kararınızla ilgili birde ihbar tutanağı hazırlıyorum.

Sıkıyönetim bittiğinde bu yüzden yargılanabilirsiniz.

Konuyu çözmek için iki seçeneğiniz var.

Beni iki İNZİBATLA gelir görevimden alırsınız.

Ya da o genelevi o köylünün tapulu arazisine yapmazsınız".

Sonuçta ne mi oldu?

Sıkıyönetim komutanı anında yapıyı yıktı.

Ve hâkime de kendisine doğru yolu haksızlığı gösterdiği için teşekkür etti.

Bu yazıyı niye yazdım!

Son günlerde örselenen, eleştirilerin odağı olan hukuksuzluklar sebebiyle.

Adaletin terazisi şaşmamalı.

Adalet herkese lazım. 

Adalet asla siyasallaştırılmamalı.

Hâkimin karşısına çıktığımızda onun tarafsızlığından asla şüphe etmemeliyiz.

Senin hâkimin benim savcım olmaz.

Vatandaşın hak ve hukukunu tarafsız olarak koruyan;

"DEVLETİN HÂKİMİ, SAVCISI" olur

Ve de hâkimlerimize hak ettikleri mesleki bağımsızlığı ve de saygınlığı vermeliyiz.

Devletin bekasının temel kriteri budur, hukuktur.