Talepkâr bir rekabet havuzunda yaşıyoruz. Sürekli dikkatimizi yönlendirmek zorunda olduğumuz çok fazla seçenek var etrafımızda. Haberdar olma durumumuz olağanüstü bir hıza ulaşmış durumda. Bunca sağanağın altında şemsiyesiz kalmamız tükenmişliğe sebep olabilmektedir.
Tükenmişlik sendromu 1970'li yıllarda New York'lu psikoterapist Herbert Freudenberger tarafından ortaya atılmıştır. Freudenberger tükenmişlik sendromunu, kendini yorgun hissetme, herhangi bir iş yaparken zorlanma, , işe gitmede ya da aktivite yapmada isteksizlik ve bedensel şikâyetlerle birlikte görülen bir tükenmişlik hali olarak tanımlar. Normal hayatta stresten kaçınmak neredeyse imkansız olabilir, ancak tükenmişlik sendromunu önlemek mümkündür. Bize uygun gelebilecek işlevlerimizi hatırlayacak olursak, stresin tükenmişlik sendromuna dönüşmesini engelleyebilmemiz mümkün olabilir.
Bize uygun gelen işlevlerimizi hatırlamamız için neler yapabileceklerimize bakacak olursak;
Tükenmişliğin, stres durumunun var olduğunu hatırlatan, kendimize dönmemiz için itici güç olma ihtimalini unutmayalım.
1) Motivasyon yokluğu tükenmişlik getirebilir , motivasyonumuzu aktif tutmak gereklidir.
Motivasyon işlerimizin sigortasıdır. Motivasyonumuzun nöbetçileri nedenlerimizdir ve her zaman canlı tutulmalıdır. Yaptığımız işleri yakınlarımızla paylaşmak, olumlu yanlarımızla tatmin olmak motivasyonumuzu aktif tutmamızı sağlayabilmektedir.
2) Nedenlerin analizini yapabilmek gerekir.
Nedenlerimiz nöbetçi görevi görmektedir ve motivasyonumuzu kamçılamaktadır. Neden diye başlayan sorulara verdiğimiz cevaplarımız oldukça önemlidir. Bazen neden diye başlayan sorulara verdiğimiz cevaplarımız kronik strese neden olabilmektedir. Olumsuz durumların her zaman olabileceğini, bu durumu ihtimallerimizden çıkartmadan sadece bizim için gerekli olanı süzgeçten geçirip, kişisel ajandamızda neler yapabileceklerimizi belirlemek iyi gelebilir.
3 ) Dinlenebileceğimiz özel zamanlar oluşturmalıyız
Dinlenmek, televizyon ve telefonla zaman geçirmek değildir. Beynimizde frontal Lob (ön lob), problem çözme, karar verme, plan yapma, konsantrasyon gibi yüksek zihinsel işlevlerimizi yönetir. Sakin şekilde durabilmek ve bir şeylere odaklanmamak beyni dinlendirmektedir.
Ve
Sloganımız bizi tanımlıyor mu, onu ayırt edelim. Bilinçdışımız kişisel sözleşmelerimizden ibarettir. Bu sözleşmelere anlam başlığı atmaktayız. Hepimizin anlamı biriciktir. Hayat maceramızda silinmez izimiz anlamımızdır. Kendi potansiyelimize göre anlam belirlemek, ideal bir yaşamın kapılarını aralamaktadır ve kendi anlamımızı var ettiğimiz zaman her olan şeyin bir anlama hizmet ettiğini anlayabiliriz. Anlamımızın filizlenmesi hayatı zor şartlar altında idame ettirmekten ziyade bize güç veren inşamız olacaktır. ‘’Yaşımız, anlam aramak için geçti. ’’ diye söylemler çıkabilir dilimizden veya memnuniyetsiz halimizden kalan soru işaretleri belirir içimizden, her gün taptaze güne uyanan deneyim sahibi bizler için güncellenmiş anlam versiyonumuz kendimizde hala mevcut. Küsmelerimiz var hayata karşı; geleni yük, gideni kayıp zannediyoruz bu durumdan dolayı. Hayattaysak tatmin olmamız için duruş pozisyonumuzu belirlememiz lazım. Anlamı bulanlar ve anlamının peşinde olanlar, hayatın bir şeyleri ima etmesine karşı temaslı hayat yolcusudur.