BERLİN’E ilk geldiğim yıldı. Berlin’de Yeşil Hafta Fuarı vardı. Bu günlerin Titanik devini yaratan Mehmet Aygün’ün restoran zincirinin oluşum zamanlarıydı. Orada kurdukları döner standında Alman tarım bakanına döner kestirip, Berlin eyalet başbakanına ikram edişini organze edip bize özel fotoğraflamıştım. Hiç bir alet edevatım olmadığı içinde AP’ye gidip, filmleri yıkatıp Frankfurt büroya geçmekti amacım. Ama onlar fotoğrafları mektupla göndermemi isteyince yaşadığım hayal kırıklığı hala yüreğimde. Aylar sonra telefondaki rahmetli Hikmet Bila’nın sitem dolu sesi ise kulaklarımda. Rahmetle andığım Hikmet Bila, “Münirciğim, kardeşim sen bu işleri iyi bilirsin. Bir Alman bakan döner kesiyor, başbakana ikram ediyor. Sen bu fotoğrafı organize edip çekiyor ve haber yapıyorsun. Bunu bize neden bildirmedin. Bundan sonra Frankfurt büroyla değil bizimle muhatap olacaksın. Bizimle unutma” dedi. Sadece “Peki ağabey” diyebildim. Artık daha özgür çalışıyordum. Kısa süre sonrasında da, her türlü teknolojik yeniliğe kavuştum. Ardından da böylesi bir vakitte Uluslararası Turizm Borsası ITB başladı. İlk gündü. Bu günlerde ılık ve lodoslu bir havada yavaş yavaş çiçeklenen Berlin’de, o günlerde 30 cm kar vardı. Sabah erkenden fuar alanına gittim. Bir çocuk yalınayak buz gibi bir hava ve kar üstünde adeta titriyordu. Onlarca eylemci çevresinde. Çocuğun elinde pankart büyüklüğünde dev bir fotoğraf, fotoğrafta, başları kesik insan görüntüleri vardı. Alman basını büyük ilgisi ise büyüktü. Göstericilerin ve o ufacık çocuğun iddiası, Türk askeri öldürdükleri PKK’lıların başlarını kesmişti. Bu görüntülerde Alman basını sanki maden bulmuştu. Tam bir kara propagandaydı. Üstelik çoğu zaman Türk medyasını eylemlerine sokmayanlar bu kez fotoğraf çekmemize izin veriyordu. Fotoğrafları yine Frankfurt’a gönderdim. Ertesi günü, kar üstünde çıplak ayaklarıyla gösteriye katılan o çocuk manşetti. Frankfurt büro ‘Bu çocuğun ailesi yok mu’ başlığıyla Alman polisleri ile çocuk ve gençlik dairesini göreve çağıran bir yazı kaleme almıştı. Hemen ertesi gün de adresimizi nasıl buldularsa evimizi basmışlardı.. Polisten önce, baskını öğrenen sağduyulu yurttaşlarımız ve ülkücüler yetişti ve baskını önledi.
Yeni bir kriz mi?
Şimdi bu anımı, neden anlattım. Aradan çeyrek asıra yakın zaman geçti. Belki de ilk kez turizmi bilen, turizmin içinden gelen bir Türkiye Cumhuriyeti Bakanı Berlin’deydi. Her şey çok iyi başlamıştı. Ancak günün ilerleyen saatlerinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Almanya’da terör örgütü toplantılarına katılıp Türkiye’ye gelenlere yönelik önlem aldıkları şeklindeki açıklamaları ITB’nin ilk gününe bomba gibi düştü. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Adebahr, Soylu’nun açıklamalarıyla ilgili konuşuyordu. Türkiye’ye seyahat tavsiyeleri ve uyarıları hakkında güncelleme olup olmadığı soruluyordu. Adebahr “Seyahat tavsiyeleri tarafımızdan sürekli olarak gelişmeler doğrultusunda güncellenmektedir. Şu andaki durumu da, yakından gözlemlemekteyiz. Seyahat edecek olanların gayet tabii ki bu tavsiyelere bakmalarını öneriyoruz. Türk hükümeti ile görüşüyoruz. Ayrıca seyahat tavsiyelerinde belirli bir süredir Türkiye’de tutuklanma riski bulunduğu konusuna işaret edildiğini de hatırlatmak istiyorum. Özellikle de Türkiye’nin algısına göre terör örgütlerine yakın olanlara zaten tavsiyelerimiz oluyor. Türkiye’ye giden herkesi seyahat uyarılarımıza dikkatlice bakmasını öneriyorum. Almanya’da düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilen sözlerin, Türkiye’de ceza kovuşturmasına yol açabileceği belirtiliyor” sözleri yeni bir kriz ortamımı doğuyor sorusunu akla getiriyordu.
Bakan Ersoy’un başarısı
Turizm Bakanlığı elemanları gelişmeleri Bakan Mehmet Nuri Ersoy’a iletiyordu. Bakan Ersoy’un da yakın çevresine Soylu’nun zamanlamasına sitem ettiğini öğreniyorduk. Ersoy, akşamüstü bizim de tek tanık olduğumuz Yunan meslektaşı ile yaptığı görüşmeden biraz rahatlamış ve gülerek ayrılıyordu. Standa geldiğinde de çeşitli ziyaretler ve görüşmelerde sorunları dinledi. Kuşadası standında Sırrı Boranalp’in küçük ve orta ölçekli acentalara bakanlık destek isteği çok anlamlıydı. İlerlemiş yaşına rağmen Turizm sevdalısı Boranalp “Bizim sorunlarımız iletebileceğimiz yegane isim sizsiniz. Bizim sizden başka kimimiz var. Lütfen sesimizi duyun” diyordu. ITB’nin ikinci günü Ersoy’un basın toplantısında beklenen oldu. Alman medyasını fuarlarda Türkiye ile ilgili ikinci kez böyle ilgisine tanıklık ettim. Alman gazeteciler adeta baskın yapmıştı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sözlerini soruyordu. Ortam gerilim yüklüydü. Ama Ersoy, son derece soğukkanlıydı. İçişleri Bakanı’nın ifadesinin farklı anlamlara çekildiğini ve bu konuda Türk Dışişleri Bakanlığı’nın da, Soylu’nun sözlerinin ne anlama geldiğiyle ilgili gerekli açıklamayı yaptığını hatırlatıyordu. Ardından da kendilerinin bir turizm fuarında olduklarını, Berlin’e Türkiye ve dünya turizmini konuşmaya geldiklerini üstüne basa basa söylüyordu. Türkiye’nin bu yıl 6 milyon Alman turisti ağırlamayı hedeflediğini belirten Ersoy, gayet sakin bir dille ‘’Almanları her daim ülkemizde görmek ve ağırlamak istiyoruz. Türkiye’de turizmin başlaması ve gelişmesinde Almanların çok önemli bir yeri var. Alman turistlerin bizi yönlendirmesiyle kendimizi geliştirdik. Biz bunu unutacak değiliz. Ayrıca Almanların, Türklerin kalbinde özel bir yeri var. Bu şekilde kalmasını istiyoruz” diyerek hem ortamı yumuşatıyor, hem de mesaj veriyordu. Ama Alman gazeteciler devam ediyordu. Türkiye’deki bazı Alman gazetecilerin basın kartı ve akreditasyon talepleriyle ilgili bir soruyu yanıtlarken de diplomatik bir dil kullanıyordu; “Türkiye ile Almanya çok eski müttefik ve dost. Dostlar arasında bazen anlaşmazlıklar ve fikir ayrılıkları olur. Bunlar aşılamayacak konular değil. Konuşulur, tartışılır ve bir çözüm bulunur. Kalıcı olan Türk-Alman dostluğu. Türk-Alman dostluğuna zarar verilmesine, Türkiye olarak izin vermeyeceğiz. Anlaşmazlıkları zaman içerisinde tatlıya bağlayacağız. Bugüne kadar bağlandı, bundan sonra da bağlanır.” Ardından da kibar ve anlaşılabilir bir dille Almanları Türkiye’ye davet ediyordu. Fırtına ve gerilim biraz da olsa yerini sükunet almıştı.
Göbeklitepe ve Türk mutfağı
ITB’nin son iki günü genellikle halka açılıyor.. Bu iki günde 200 binden fazla insan, görücüye çıkan ülkelerin bu yaz veya bu yıl kendilerine neler sunduklarına bakıp tatil kararı alıyor. Bu yıl Türkiye iki ögeyi öne çıkarmış. Bunlardan bir insanlık tarihinin yeniden yazılmasını gerektiren ve UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne alınan Göbeklitepe, diğeri de Türk mutfağı. Mutfağın büyük ustası Mehmet Yalçınkaya ilk iki günde yaptığı gösteri ve izleyicileri de içine alan şovuyla, yemek yemeyi çok seven Almanları deyim yerindeyse büyüledi. Berlin Turizm Müşavirliği’nin Berlin’i ve ITB’yi iyi bilen deneyimli elemanları Türkiye’yi kalan iki günde de en güzel şekilde temsil etmek için çaba sarf ediyordu. Çünkü hedef 6 milyon Alman olarak konmuştu. Yaza kadar bir aksilik olmaz ise hedef için umut var. Yıl sonunda da rakam belli olur. Dileriz her şey güzel olur.. Berlin’den selam ve sevgiyle..