HEDEFLER, dikkatli bakıldığında, koyanın ve o hedefe yöneltilmek istenen kitlenin niteliği hakkında önemli ipuçları verir. Az gelişmiş toplumların önüne gerçekleşmesi mümkün olmayan hedefler konulabilirken, gelişmiş toplumlarda bunu yapmak pek mümkün olmaz. Çünkü birileri çıkıp, nasıl yapacaksın diye sorabilir; yapamayınca da hesap sorar! Bizde ise hedefler, bir plan dahilinde olmayıp, motivasyon aracı olarak kullanılıyor.

Belli bir ölçüde faydası olduğu düşünülse de bir, iki, üç dedikten sonra hiçbir hükmü kalmıyor. Turizmde de durum böyle Yıllardır patlatılarak büyütülen turizmin önüne hep iddialı hedefler konuldu. Daha 50 milyon turist 50 milyar gelir hedefine bile ulaşılamamışken, inandırıcılığı olamayacak yeni rakamları, siyaseten söylemenin hiçbir manası yok.

Heyecan yaratmıyor

Açık söyleyeyim, turizmci siyasetçinin koyduğu hedeflere inanmıyor. Sektör içinden gelen bir bakan tarafından söylendiğinde bile, siyaseten söylediğini kabul edip, ona da inanmıyor. Hal böyle olunca da heyecan sadece bakan ve yakın çevresinde kalıp, sektörün tamamına yayılmıyor. Turizmi tüm bileşenleriyle ayağa kaldıracak bir motivasyon ve heyecan ortaya çıkarılamıyor.

Söz değil rakam inandırır

Dünyada seyahat pazarını lokomotifi Avrupa’dır. Dünya genelinde gerçekleşen uluslararası seyahatlerin yarıdan fazlası (yüzde 51’i) Avrupa kıtasına yönelik olarak gerçekleşiyor. İçinde bulunduğumuz Akdeniz çanağına gelen uluslararası turist sayısı 300 milyona ulaşmak üzere. (2017’de 266,2 milyon)

Peki, Akdeniz çanağındaki 300 milyonluk pastayı, İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan, Mısır, Tunus, Malta ve diğer küçük oyuncuların olduğu masada, nasıl paylaşacağız? Yüzde 13’ünü aldığımız pastadaki payımızı yüzde 16’ya (50 milyon kişi) ardından da yüzde 20’ye kaç yılda çıkaracağız? (70 milyon kişi)