Ebu Said el-Hudri r.a. anlatıyor:
Resulullah (s.a.v.) minbere oturdu biz de etrafına oturduk.
Dünya ve dünyanın zinetlerinden bahsederek;
''Benden sonra dünyalık servet yönünden başınıza gelecek felaketlerden korkuyorum, buyurdu.''
Bunun üzerine bir adam;
''Hayırlı şey şer getirir mi, diye sordu.''
Rasulullah (s.a.v.) bir süre sustu.
Oradakiler o adama;
''Rasulullah (s.a.v.) sana bir şey dememişken sen niçin konuşuyorsun,'' diye çıkıştılar.
Adam sıkıntıdan dolayı kendinden geçmişti.
Biraz kendine gelince terini sildi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
''Ey soru soran kimse! Beni dinliyor musun? Gerçekten hayır şer getirmez.
Fakat bahar yağmurlarının bitirdiği nice otlar vardır ki, o otların bir kısmı hayvanları öldürür, bir kısmı da yeşillik yiyerek hayatlarını sürdürenleri besler.''
Onlar şişip semirinceye kadar yerler, güneşten de istifade eder oynar, zıplar, idrarını yapar, tekrar otlarlar.
İşte dünya malı olan servet de böyledir, yeşil ve tatlı olup aldatıcıdır.
Müslüman zengin, kendisine verilen bu maldan yetim, fakir ve yolda kalmışa infak ederse ne iyi kimsedir.
O hakkı olmadığı halde her şeyi alan kimse ise, yiyip yiyip de doymayan kimse gibidir.
O aldığı şeyler kıyamet günü kendi aleyhinde şahitlikte bulunacaktır.'' (Buhari)
İnfak edince:
İnfak, Allah'ın verdiği nimetlere şükürdür.
Her türlü infak malı ve malın bereketini artırır.
Yoksul zümrelerin eline geçen para her şeyden önce insan onurunu yükseltir, iş gücü kalitesini artırır. Bunun yanında artan satın alma gücü sayesinde yükselen talep hacmi ekonomik hayatı hareketlendirir. İnfak sayesinde zenginle fakir arasında güven, saygı ve sevgi oluşur.
Böylece İslam kardeşliği de gerçekleşir.
Rasulullah (s.a.v.)'in benzetmesiyle müslümanlar tek vücut gibidir. Vücudun bir azası sızlayınca bu ağrıyı diğer organların duymaması, bu derdi paylaşmaması mümkün mü?
Toplumda fakirlerin haklarına riayet edilmemesi, vücuttaki bir uzvun kanaması gibidir; vaktinde tedbir alınmazsa kan kaybı daha çok hastalanmaya, belki ölüme yol açar.
Fakirlerin haklarını ihmal sosyal bir kanamadır ve vaktinde tedbir alınmazsa sosyal bünyenin sağlığını yitirmesine yol açacaktır.
Bu durum, toplum üzerindeki ilahi yardımın, rahmet ve bereketin çekilmesi demektir.
Bugün toplumumuzda görülen ekonomik problemlerin önemli bir kısmı bu hastalıkla ilgilidir.
Mümin, Allah yolunda dağıtmanın bir görev ve sorumluluk meselesi olduğunun bilincindedir.
Her çeşit malı ve nimeti, asıl kaynağı olan Allah'a nisbet eder.
''Onlara rızık olarak verdiklerimizden…'' ifadesi mü'minin özel mülk ve gerçek malik anlayışını düzenler. Böylece infak eylemi, kişinin dağıttığı şeylerin kendi özel malı olmadığını, kendi özel mülkiyetinden tasarrufta bulunmadığını hatırlatarak onun bencilliğini kırar.
Mü'minlerin tüm yaptıkları, Allah'ın verdiği rızıktan infak etmektir.
Öyleyse aslında mümin bir postacıdır, bir veznedardır, bir emanetçidir.
Mümin toplayıcı değil, dağıtıcı olmalıdır:
Zira mü'min malı dağıtmak için kazanır. Verirken tükeneceğinden korkmaz. Çünkü verenin Allah olduğunu bilir. Zaten kendisine ver diyen de Allah'tır. ''Siz Allah için bir şey verdiğinizde Allah onun daha iyisini verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.'' (Sebe, 39)
Cimrilik müminin özelliği değildir.
Cimri, paranın egemenliğine boyun eğdiğinden paranın mahkumudur.
O yüzden devamlı bunalım içindedir, doyumsuzdur, sevgisizdir.
Fedakarlığın, vermenin ne kadar güzel olduğunu, ahiret ödülü yanında dünyada da insanı mutlu ettiğini bilemez.
Cimriliğin sebebi mal hırsı ve gelecekte yoksul kalma korkusudur.
Cimrilik yüzünden durmadan para biriktiren ve tükenir endişesiyle hastalıklarında bile harcamayıp dünyayı dahi kendilerine zehir eden para mahkûmları vardır. Oysa para ve mal Allah'ın nimetidir ve bu nimet harcandıkça Allah onu artırır.
Cimri, insanlar arasında da, Allah katında da sevimsizdir.
Cenab-ı Hak onlardan bahsederken şöyle buyurur:
''Onlar ki, hem kıskanır, cimrilik ederler hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine fazlından verdiği şeyleri saklarlar.
Biz de böyle nimetleri gizleyen nankörlere hor ve rüsvay edici bir azap hazırladık.'' (Nis, 37)