ÇAĞDAŞ söylemler her devirde işin hakikatinden uzak durmayı yeğler. Müslüman-Türk toplumunun her alanda değerleri değiştiriliyor. O değişen değerlere paralel olarak söylemler de hakikatten uzaklaşarak çağdaşlaşıyor. Kimse kimsenin halinden anlamaz. Anlayamaz. Herkesin derdi kendine yeter. ‘Acını paylaşıyorum’ söyleminden yola çıkalım. Acı paylaşmak çağdaş bir söylem, ama hakikati yok. Kimse kimsenin acısını, elemini, ıstırabını, kederini, endişesini, paylaşamaz. Çünki damdan düşenin acısını ancak damdan düşen anlar.
Ama yine de aynı acıyı o kişi ile birlikte ta kemiklerinde, damarlarında, ruhunda hissetmez. Bir dostumu ziyarete gitmiştim. Oradan buradan konuşurken canını sıkan konulardan da söz etti. Bunun adı Türk örfünde dertleşmektir. İki dost karşılıklı olarak birbirine kendi derdini, sıkıntısını yaşadığı ezayı anlatır ve birbirlerini teselli ederler. Dostumu dikkatle dinledikten sonra bir soru sordum. Çünki onun o noktada yaşadıklarından haberdardım. ‘Şükrediniz, dedim. Hayatınız boyunca hiç iş aramadınız. Kimsenin kapısına gidip, iş istemediniz. Bu, değer biçilemez bir iyi haldir dedim. O dostum çok anlayışlı, izanlı, zeki biriydi. ‘Evet, dedi. Gerçekten ben hiç iş aramadım. Yüzlerce pisikolojik romana, hikeayeye konu olacak bir olgudur. İş aramak ve bulamamak. Kimse kimsenin ne yaşadığını da nasıl yaşadığını da anlayamaz, yaşayamaz. Yaram var, derin mi derin, anlar mısın? Hayır anlamazsın.
Iş aramak facia
Değerlerimiz değiştiriliyor derken ölümü, cenaze merasimini, davranışlarımızı, adet ve geleneklerimiz, inançlarımızı, nereden nereye değişim gerçekleştiğini anlatmak geldi kalemin ucuna. Anlatmadım. Çünki iş aramak başlı başına bir facia. İş bulunduğunda teklif edilen maaş miktarı bir facia, ay sonunda paranın alınıp-verilmesi bir facia. İnsan her an başka duygularla dolup boşalan bir balon. Bir iş bulma umuduyla yola çıkan bir işsizin yol boyunca hangi duyguların dalgalarına göğüs gerdiğini bir düşünün. Önce hafif bir iyimserlik, ardından ümitsizlik ve endişe. İş görüşmesine giden kişi çıktığında artık o bir başka kişidir. Duygu varlığı tamamen değişmiş, damarlarda dolaşan kan boşaltılmış, yerine bambaşka bir kan doldurulmuş olur. İş görüşmesi genellikle şöyle biter.’ İş tecrübe belgenizi bırakın biz sizi arayalım.’ Bırakır iş ümidiyle gelen kişi, Oradan çıkar. Duygular ümitle-ümitsizlik savaşa başlar. Aramazlar genellikle. Yeni iş ilanlarına, ihtimallerine yönelir o kişi. Her birinde ümidini biraz daha kaybetmiş olarak. Sonra bir başka başvuruda onu bekletirler saatlerce. Görüşeceği kişi toplantıdadır. İşin aslı toplantıda falan değildir. Gelen kişiyi işe alacaklardır ama ezerek almak gerekir. Bunun için de onu bekletirler. Bekledikçe ruhu ezilecek, isteklerini aşağıya doğru indirecektir. Görüşme anı geldiğinde artık ‘işe alın da ne olursa olsun’ mertebesine razı olmuştur kişi.
Herkes çalamaz be kardeşim
Eğitimi, evli oluşu, kirada oturuşu, çocuk sahibi oluşu, ailesinin kaç kişi olduğu, hangi şehirde, hangi toplum katmanında yaşadığ, işe adam alanı, hiç ilgilendirmez. Zaten yeterince ezilmiş ve işe alındığına memnun olan bezgin adam, verilecek her maaş miktarına çoktan razı olmuştur. İşverenin vereceği her maaş, insanı hırsızlığa mecbur edecek bir rakamı asla şaşmaz. İyi ama herkes çalamaz be kardeşim. Çalmak herkesin rahatça yapabileceği bir davranış biçim değil. Her mideye de hırsızlık kazancı girmez. İş arayanlara, çalmak zorunda bırakılan maaş alanlara, işinde insan yerine konmayanlara, eğitimi, deneyimi, bilgi birikimi dikkate alınmayanlara, yetenekleri hafifsenenlere, ‘sen bizdensin ‘ diye bedava çalıştırılan ve sömürülenlere Allah yar ve yardımcı olsun. İnsanları ezenlere, maddi ve manevi olarak ezenlere, bulundukları makam ve mevkıiye gizlenerek insanlara hakaret edenlere, din-iman görüntüsü ile kul hakkı yemekten beslenenlere Allah’ın laneti olsun.