Emperyalizm veya yayılmacılık, bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışmasıdır. Etkileyen devlet, etkilenen devletin kaynaklarından “yararlanma” hakkına sahiptir. Diktatörlük gücü, merkezî hükümet, keyfî yönetim metotları anlamına gelmektedir.
Bu bir tanım. Vikipedi emperyalist kelimesine bu karşılığı yazmış. Yani emperyalizm güçlü devlet ile güçsüz devletler arasında gerçekleşir. Peki, milletler arasında gerçekleşir mi? Bu tartışmalı. Çünki yönetimler, kazandıklarını millet fertleriyle paylaşmayabilir. Ya da başka devletlerin milletlerini sömürürken elde ettiklerinin kırkta birini millete ayırsalar bile 39’unu kendilerine alırlar.
Tek adamla yönetilen kılasik devletlere göz atılsın. Genellikle Müslüman halkların liderleridir bunlar. Asya ve Afrika’da tek adam yönetimleri neredeyse genel idare şekli. Emperyalist dünyada gücü yeten gücü yetene kuralı vardır. Herkes başka devletlere müdahale ederek nüfuz, itibar, siyasi güç, iktisadi kurum ve kuruluşlar peşinde olurlar. Elde ettiklerini de kendi milletleri lehine olmaktan çok bireysel ve aile fertlerinin servetini artırmak bakımından değerlendirir. Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır devlet başkanlarına bakıldığında onların her birinin Karun kadar zenginler. Irak’ta özerk Kürt yönetiminde bile Mesut Barzani’nin Mersin’de yüzlerce şirketi olduğu yaygın söylemdir.
Avrupa ve Amerika var oldukları her zaman diliminde Afrika’yı ve Asya’yı sömürerek zenginleşmişler. O zenginlikleri eğitime yatırarak eğitimli, üretken insanları yetiştirdiler. Hayata bakışları, bizlerden çok farklı. Stockholm’de hukuk okuyan bir genç kardeşime sordum. Oralar nasıl diye. Onlar başka bir evrende, biz başka bir evrendeyiz dedi. Bu evren farkı, servetle ve eğitimle kazanılmıştı. Onlar üretiyorlar, daha önce silah ve hileyle sömürülen insanlar, şimdilerde tüketim yapmak durumuyla sömürülüyorlar.
Sömürmek, emperyal emellerle yaşamak bin yıllardır mümkün oluyor. Emperyal olmak çok da kolay değil. Güç lazım, asker beslemek lazım, silah sanayine para harcamak lazım. İnsanlarınızı ölüme gönderirken gözünüzü kırpmamanız lazım. Yani Şefkat, merhamet, vicdan, insanı insan yapan her duygudan soyutlanmak lazım. Neden insanlar bu pahalı ve acımasız yolu hayat tarzı bellemişlerdir, anlamak güç.
Bana kalsa, ben yöneten olsam, yönettiklerimin insan olduklarını, kendimin de insan olduğunu unutmak ve unutturmak istemezdim. Neden hiç romantik yönetim tarzını benimseyen yok? Bir yönetim de çıksın, kendi ülkesindeki insanları barındırsın, güven içinde yaşatsın, doyursun-beslesin, iş versin. Mutlu ve müreffeh yaşamalarını sağlasın. Yurt dışına harcayacağı paraları kendi insanına harcasın. Yönettiği ülkeyi bir huzur adası, bir mutlu insanlar ülkesi yapsın.