TÜRKİYE'nin Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'ndeki art arda yaptığı hamleler ile gösterdiği kararlı duruş Rum yönetimi ve Yunanistan'ı çıldırtmaya devam ediyor.Tüm gelişmeler sonrası Türkiye'nin dik duruşu karşısında aciz duruma düşen Yunanistan, hadsizlikte sınır tanımamayı sürdürüyor. 28 Kasım'da Türkiye ve Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında, 'Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası' ile iki ülkenin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının muhafazasını hedefleyen 'Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası' imzalandı ve sonra da TBMM'de onaylandı. Bu gelişmenin ardından oyuncağı elinden alınan çocuk gibi yandaşlarını da arkasına alan Yunanistan, ağlamayı ve küstahlıklarına her gün bir yenisini eklemeyi sürdürüyor.
Bunların dedeleri de böyleydi
Gerçi ''bunların dedeleri de böyleydi.'' Yunanistan, tarihi boyunca hep başkalarının piyonu olmuştur.
İngiliz, Fransız ve İtalyanlar'ın kışkırtmasıyla Anadolu'yu işgale kalkmış, sonunda da komutanlarını bile esir bırakıp denize dökülmüşlerdi. Tarih sayfalarına dönecek olursak; Osmanlı İmparatorluğu, Balkan Harbi şaşkınlığını üzerinden atamadan kendini 1. Dünya Harbi'nin içinde bulur. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından yaklaşık iki yıl sonra Osmanlı Devleti Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması imzalanır. Bu antlaşma ile İç Anadolu'da küçük bir toprak parçası Türkler'e bırakılır, Ege adaları da dahil olmak üzere diğer yerler işgal devletleri tarafından paylaşılır. Ancak bu işgalleri kabul etmeyen Türk milleti, Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Milli Mücadele'yi başlatır ve milli iradenin temsil edildiği Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklal Savaşı yürütülür. Büyük Millet Meclisi 19 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı tanımadığını ve bu antlaşmayı imzalayanlarla, kabul edenlerin hain olduğunu ilan eder.Türk ulusu, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde dünya tarihinde emperyalizme karşı verilen bu örnek mücadeleden başarı ile çıkar. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundaki jeopolitik eksikliklerini tamamlarken bu defa 2. Dünya Savaşı başlar.
Ortak noktaları Türk düşmanlığı
2. Dünya Savaşı'ndan sonraki 1965-1974 arası Türkiye'nin Kıbrıs Adası ile yoğun ilgilendiği yıllar olur. Yunanlar'ın, geleneksel yayılmacı politikalarına uygun olarak Kıbrıs Adası'nı ilhak etme girişimlerine karşı Türkiye, garantörlük yetkilerini kullanarak 1974 yılında adaya müdahale eder. Kıbrıs müdahalesi sonrası batının tepkileri örtülü bir savaş halini alır. Türkiye'ye ambargo başlatılır, Ermeni ve PKK terörü yaratılır. Yunanistan ise asıl büyük hedefine ulaşmak için bu kaos ortamının her aşamasında Türkiye'ye karşı yer alır. Bu kapsamda Ege'de egemenliği antlaşmalarla devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklar üzerinde hak iddia eder. Yunanistan bağımsızlığını elde etmek dahil bütün kazanımlarını tarih boyunca başka devletlerin desteği ve verdikleri görevler olmadan başaramamıştır. Ayasofya'ya Yunan bayrağını dikebileceğine hayalini kuranların ortak noktası; azılı Türk düşmanlığıdır. Yüz yıldır Türk düşmanlığı sınır ve hayal gücü tanımıyor. Yunanistan, 100 yıl önceki hatalarını tekrar etmeye devam ediyor. Hatırlatalım, yeteneğe, akla ve güce dayanmayan nefret duygusu, daima felaket getirir. Atina şunu iyi bilmeli ve olmayan aklına sokmalı ki Türkiye ile silahlı bir çatışmaya ne nüfusu; ne ekonomisi; ne de savunma sanayii yeter. Bizim Artvin'de işini bilmeyenler için çok sık kullanılan bir söz vardır:
''Havlamasını bilmeyen köpek sürüye kurt çağırır...'' Yunanistan'ın yaptığı da bu.