İBRAHIM Tatlıses bu cümleyi söylediğinde, herkes tarafından tekrarlanacağını düşünmemiştir.
Ceza; uygun bulunmayan, uygun kabul edilmeyen bir davranışın sahibine verilen karşılıktır. Kim ceza verir?
Otorite ceza verir. Yasa koyucu, yasa uygulayıcı, icra erki ceza verir. En büyük erk, otorite, güç; kaide-kural-yasa koyucu Allah’tır. Devlet denilen düzenek ceza verir. Yönetenler, her kademedeki yöneticiler, kurumlar, tüzel kişiler ve hak sahipleri ceza verir. Suç, hata, kabahat, kusur, işlediği var sayılan kişiye maddi, maali, bedeni, hürriyet kısıtlama ve hayat hakkını elinden alma gibi cezalar verilebiliyor.
Din günü
Allah, vahiyle, resulle, nebiyle, sahifelerle, kitaplarla koyduğu kuralları önceden insanlara ilan ediyor. Ya da toplumların ekseriyeti yaratılışa ters davranışlarla yaşamaya başladığında yeni bir kitap, yeni bir Resul, Nebi gönderilmiş ve insanlar uyarılmış, ikaz edilmişler. Tutsunlar diye onlara nasihatler edilmiştir. Kimileri bu ikazlara kulak verip fıtrata uygun yaşamaya dönerken, kimileri ikazlara kulak tıkayarak, fıtrata ters yaşantılarını sürdürüyorlar.
Allah, emirlere, nasihatlere kulak tıkayan insanlara hemen ceza vermiyor. Ömür yaşanıyor. Son nefese kadar süre tanınıyor insana. Son nefese kadar vahye, ilahi ve Resuli ikazlara kulak tıkamakta ısrar edenlerin hesabının görüleceği bir din günü haber verilmiş. O insanlara, cezanın o zaman verileceği, o cezanın çok elem verici olduğu hatırlatılmış hayatları boyunca.
Birbirinin tekrarı hayatlar
Allah dünya hayatı sırasında da insanlara çeşitli ikaz edici haller yaşatıyor. Lakin insan anlamamakta ısrar ediyor. Şair diyor ki, ‘hiç ibret alınsaydı tarih tekerrür eder miydi?’ İnsan hayatları da bir bakıma birbirinin tekrarıdır. Başkalarının ibret alması gereken halleri gören insan, kendisinin ibret alması gereken halleri anlamazdan gelmeye devam eder.
Dünya hayatı sırasında, Allah’ın verdiği cezalara musibet deniliyor. Musibet genel olduğunda masumlar da zarar görüyor. Bireysel musibetler de milyarlarca sayıda gerçekleşir.
Hayırsız, mal, hayırsız eş, hayırsız evlat, hayırsız makam-mevki, itibar, şöhret, eğitim, iktidar.
Her biri başlı başına nimet olan bu sayılanlar, insan için aynı zamanda musibet haline gelebilmektedir.
Hayat böyledir. Hayat tenakuzlardan oluşuyor. Her biri bizatihi nimet olan şey, aynı zamanda bizatihi musibet olabiliyor. İyi ile kötü bir yaprağın iki yüzü gibidir. Bütün hayat bu iki taraflı yapraklardan oluşmaktadır. Hiçbir nimet yoktur ki aynı zamanda musibet olmasın.
Kuralları devlet koyar
Devlet ceza verir. Devlet insanların kendi rızalarıyla teslim oldukları, toplumsal sözleşmeyle teslim oldukları bir düzenek. Devlet insanları temsil edecek, onların iç ve dış emniyetini sağlayacak, aralarında adaleti temin edecek, genç nesillerin eğitimini üstlenecek bir müessese. Ortak kullanım için yollar açacak, tesisler kuracak, insanlara iş ve aş sağlayacak, en azından bunun şartlarını hazırlayacak bir kurum.
Devlet bunun için kurallar koyar. Usuller belirler ve herkesin bu yasalara uymalarını bekler. Uymayanı, kendi tespit ederse, birisi şikeayet ederse cezalandırmak için de kurallar koymuştur. Kurallara uymayan ceza, ceza değil, zulümdür, işkencedir.
Suç, tedavi gerektirir Her kademede kurumların, tüzel kişiliklerin kaide ve kuralları vardır. Kuralların usulünce uygulanması da o kurum amirinin yetkisindedir. Kural ve kaidelere, yasalara uyması gereken iki taraf var. Muhataplar ve o kural-kaideyasayı koyanlar. Her iki taraf da kurallara uymadığında ceza gerekir. Ama cezanın da kuralları vardır. Kurallara uymayan ceza, başka suçlar işlenmesine yol açar. Hatta yeni suçlu üretir. Bu yüzden her suç ruhsaldır ve tedavi gerektirir.
İbrahim Tatlıses, ‘Allah cezanı verecek’ derken ne demek istemiş olabilir? Kime, Allah niçin ve nasıl cezasını verecektir?
Allah cezan verecek’, ile ‘seni Allah’a havale ettim’ neden aynı anlamda değildir. Arada zaman farkı var elbette. İlahi yasalara uymaktan insanlar neden yan çizerler ve beşeri yasalara uymamak için nasıl zekea kullanırlar?