ARAPÇA bir milletin dili, lisanı. Zengin bir dildir. Sami ırkının iki kolu var. Birisi Araplar öteki Yahudiler. Kur’an-ı Kerim’de İsrailoğulları sıklıkla anılır ve onların Allah’a ve onun peygamberlerine karşı yaptıkları zulümler anlatılır. İsrailoğulları, Yahudiler ve Araplar çok eski tarihlerde yaratılmış insan topluluklarıdır. Asya ve Afrika eski dünyadır ve insanlık oralarda yaşamış, peygamberlerin çoğu da oradaki insanları aydınlatmak, irşad etmek için gelmiştir. Nice zulümler, adalet arayışları, sapkınlıklar, eza cefalar ve kimi zaman da saadetler yaşanmıştır. Şu muhakkak ki zulüm saadetten daha yaygındır. İnsanlık her dönemde adalet aramıştır. Adalet az tecelli eden bir haldir.
56 Müslüman ülke
İslamiyet (Araplara hitaben) tüm insanlara gelmiştir. Kur’an Arapça’dır. Kur’an’ın Arapça olduğunu ifade eden ayetler de vardır. Belki de bu yüzden Arapça öğrenmeyi dini bir zorunluluk saymıştır insanlar. Ama Arapça öğrenmek İslami, dini bir kazanım değildir. Arapça, daha sonra İslam’ın mayasıyla oluşacak medeniyetin, Hakikat medeniyetinin ana dilidir.
İslam medeniyetinin, Hakikat medeniyetinin, Adalet medeniyetinin başka dilleri de var elbette. Müslüman olan her milletin dili İslam medeniyetinin dilidir. Ama bu diller kaç kişi tarafından konuşulduğuna göre bir ağırlık kazanırlar. 56 Müslüman ülkenin 23’ü Arap’tır. Birisi Fars, 13’ü Türk’tür. Pakistan, Afganistan, Bangladeş, Mısır, Malezya, Endonezya dilleri de elbette İslam medeniyetinin dilleridir. Burada en ciddi izah isteyen konu şudur. Halkının bir kısmı Müslüman bir kısmı Hıristiyan ya da putperest olan milletlerin dilleri hangi medeniyetin dili sayılacaktır?
Kaynak Kur’an ve Hadis’tir
Türk dünyasında Arapça öğrenmek dini ilimlerden sanılmış ve zannedilmiştir. Arapça öğrenildiğinde İslam dininin ana kaynaklarına ulaşılır. Ana kaynak Kur’an ve Hadis’tir. Onlar da Arapça’dır. Ana kaynağa ulaşılır ama, yine de Arapça öğrenmek bir lisan öğrenmektir. Din değildir.
Türkiye’nin ve daha önce Osmanlı’nın medreselerinde yıllarca Arapça öğretilmiş, öğrenilmiş ve bu İslami bir gerek olarak algılanmıştır. Arapça bilmeden de din ilmi yapılabilir. Her dilde kelam, fıkıh, siyer, hadis, tefsir ve bunların usulleri öğretilebilir. Ne var ki kaynaklara başvuru için Arapça bilen dil uzmanlarına ihtiyaç vardır. Tercümanlara, tercümelere ihtiyaç vardır.
Medreseler bozulurken
Arapça bilen, bildiğini sanan, medrese eğitimi almış, yıllarca nasara yansuru fiil çekimi yapmış arkadaşlarımızın ürkütücü bir enaniyet geliştirdiklerini görmek üzücü oluyor. Arapça bildikleri için İslam’ın küllünü bildiklerine inanıyorlar. Arapça bilmek bir dil bilmektir. Latince gibi, İspanyolca gibi. Dil bilen insan her hangi bir alanın aalimi olmaz. Sadece o dilde yazılmış kaynaklara ulaşabilir ve onları isterse, zahmete girerse okuyabilir. Hepsi bu. Medreseler bozulurken, yerinde sayarken, geriye yönelirken Arapça’dan hiç taviz vermedi. Ama fenden, matematikten vaz geçti. Çünki zordu, beyin çalıştırmak gerektiriyordu. Hele deneysel işler onların çok canını sıkıyordu. Mantık ilmi bile İsaguji, Aristoteles okumak ve ‘İnsan konuşan hayvandır’ önermesine kısıtlamak şekline dönüştü.
Fıkıhın kaideleri
Hemen her medrese öğrencisine nakil ilimleri daha kolay geliyordu. Hocalara da öyle. Yeni bir şey düşünmeye gerek yok. İtikadın ilkelerini, kalıplarını sınırlarını İmam Maturidi ve İmam Eşari ortaya koymuşlardı. Fıkıhın kaide ve kurallarını da İmam ı Aazam Ebu Hanife ve öğrencileri kaydetmişlerdi. Bunları nakletmek yeterli oluyordu.
İnsanlar anlık rahatları için bindikleri dalı keserler. Çalışmayan ve devamlı zam isteyen işçi, o iş yerinin kapanmasına sebep olur. Çalışmayan memur, toplumu içinden çıkılamaz sorunlar içine atar. Ama o yine de rahatına bakar. Medrese talebeleri de böyle yaptılar. Beyin çalıştırıp akıl etmektense, kafa yormayı bir tarafa bırakıp keyiflerince eskilere atfederek nakiller ve uydurmalar anlattılar. Sonunda medreseler kapandı. Ama gayrı resmi ve merdiven altı medreselerde aynı eğitim sürdürüldü ve sürdürülüyor. İşte bu merdiven altı medreselerde Molla Cami okuyan kimi dostlarımız gelmiş geçmiş İslam hizmetkearlarını suçluyor, onların eğitimini yetersiz buluyor ve onları mensupları nezdinde küçültmeye çalışıyorlar. Yanlış yapıyorlar. İnsanların iman zeminini çekip alırsanız, insanları imansızlık cehennemine atmış olursunuz.