İNSANLAR bir arada yaşıyorsaki yaşamak zorunda- düzen içinde yaşamak şartları araştırılır ve bulunur. Düzeni sağlamanın değişik nizamları var. Düzeni sağlamak adaleti temin etmekle aynı değildir.

Düzeni sağlarsınız ama adaleti sağlayamazsınız.

Bir pencereden sokağa bakıyorsunuz, iki delikanlı münakaşa ediyorlar, giderek ortalık kızışacak, yumruklar konuşacak, belki de delicikesici- ateşli aletler kullanılacak. Siz aşağı iniyorsunuz, ikisine de okkalı iki tokat atıyorsunuz. İki genç de kendilerinden daha güçlü biri karşısında kavgayı bırakıp can derdine düşecekler. Münakaşa, kavga bitmiş düzen sağlanmış olacaktır. Ama kim haklıydı, kim haksızdı, adalet kimin umurunda değil mi?

Resmi dairede durum

Bir resmi dairede yöneticisiniz. Yeni atandınız. Personeli topladınız, tanışma faslında onlara öyle ciddi bir görünüm ve ciddi sorular sordunuz ve arkasından da ‘yönetmelik dışında kural tanımam, kimsenin gözünün yaşına bakmam’ dediniz. Personel birkaç hareketle sizi deneyecektir. İzin isteyenler olacaktır, latife yapmaya kalkışacaklardır. Terslediniz ve izin de vermediniz. Düzeni sağladınız. İnsanlar sizin bir açığınızı buluncaya kadar ciddiyet içinde çalışırlar. Verimli olurlar mı? Belki.

Bir açığınızı, bir zaafınızı yakaladıklarında tüm kurduğunuz o resmi, ciddi, asık suratlı düzen dağılır. Ne olur, karmaşa, keşmekeş, hercümerç, karışıklık, kararsızlık, bir an önce ne olacağının bilinmemesiyle istikrarsızlık.

Ama kimilerini bütün bu sayılan kelimeler tatmin etmez. Bu durumu karmaşa olarak ifadelendirir.

Beyni muğfel insanlar

Keşmekeş, karmaşa, karışıklık, istikrarsızlık denilince avami olur kimilerine göre. İlla da Firenk kaşığıyla yal yiyecek ya kaos kelimesini tercih eder. Emperyalistler, sömürgeciler, müstevliler sömürdükleri ülke insanının yer altı ve yer üstü kaynaklarından başka o insanların emeklerini, güçlerini, kuvvetlerini de sömürürler. Hatta o insanların beyinlerini de iğfal ederler.

Bir toplulukta birisi konuşuyorsa ve sık sık firenkçe kelime kullanıyorsa Türkçe konuşurken, bilin ki o kişinin beyni muğfeldir.

Kimi ülkelerin yüzyıllardır bir adım ileri gidemeyişinin asıl sebebi budur. Beyni muğfel insanları oluşudur. O insanlar ki iğfalciler tarafından en üst makamlara ulaştırılmış, milletlerin kaderlerinde söz sahibi yapılmıştır. Tüm ezilen, sömürülen ülkelerde ve milletlerde durum tamamen budur.

Sistem örülmüş

Müstevliler, aydın kesimi öncelikle, eğitim düzenini ele geçirerek, yazılı, görsel ve sesli basını ele geçirerek, kamuoyu oluştururlar. Beyinlerini iğfal ettikleri okumuşları, yönetici mevkilerine getirdikten sonra onlara düzeni nasıl sağlayacaklarının da uygulamasını verirler.

O muğfel subaşılar, düzeni kendilerine öğretilen biçimde sağlarlar. Ara sıra da kendi mayalarında kalan kendi medeniyetlerine ait değerler onların ruhlarını depreştirdiğinde, derin acılar çekerler. ‘Neden biz de efendilerimiz gibi olamıyoruz’ diye üzülürler. Hatta yarım yamalak kararlar da alırlar. Ama alınan kararlar kurulmuş düzen içinde varlığını sürdüremez.

Eskilere ait bir söz var. ‘Derviş dervişi tekkede, hacı hacıyı Mekke’de görür’ diye. Şimdi iman sahibi, ahlak sahibi insanlar birbirlerini bankada görüyor. Çünki sistem örülmüş. O örgü içinde ruhunuzu depreştiren sizin asli medeniyetinizin değerleri için yapacağınız bir şey yoktur.

Düzeni sağlamak mümkün de; adaleti hedeflemeyen düzen beşeridir, Tagutidir, Firavunidir.

İyi düşünmek ve karar vermek gerek. Daha fazla zaman yitirmeden, kendi medeniyetinde yaşamaya karar vermek gerek. Kendi medeniyetinde yaşayarak, düzeni adalet için sağlayarak, sadece adalet değil, Allah’ın yüce ismini de aaleme duyurmak ve ilan etmek için kendi medeniyetine dönmen gerek.