Feodal yönetim; derebeylerin, zorbaların, toprak sahiplerinin çalışanlarını ve onların ailelerini yönetme biçimidir. Orta çağda Avrupa'da sıkça görülmüş bir yönetim biçimi.
 
Toprak sahipleri toprağı kimden aldı sorusuyla başlamak doğru olur. Dünyanın nüfusu az, boş alanlar olabildiğince çok. Cesareti olan, kendine güvenen, gücü yeten toprakları sahipleniyor. Kimseden aldıkları, karşılığında bir bedel ödedikleri yok. Toprakların ilk sahipleri gaasıplardır. Toprağın alınıp-satılacağı yıllara daha çok zaman vardır. Genellikle erkekler, hatta tamamen erkekler istedikleri kadar toprağı sahipleniyorlar ama işleyemiyorlar. Toprağın çokluğu çok fazla anlam taşımıyor. Çünki, gidilemeyen yer senin olmadığı gibi işleyemediğin toprak da senin değildir. Türkiye'de iyi bilinen ve merhum Bülent Ecevit tarafından ifade edilen bir kural vardır. 'Toprak işleyenin, su kullananın'.
 
Derebeylik, toprak ağalığı zamanında bu ilke geçerli değil. Derebeyler, zorbalar, dayatmacılar toprak benim, işleyebilmem için de sizler bana aitsiniz, benim kölelerimsiniz, diyebildikleri insan devşiriyorlar. Gemiler dolusu aç, fakir, yoksul, çaresiz insana barınma ve doyma şartıyla iş veriyorlar. Her derebeyi kendi topraklarında, kendi işçileri ve aileleri üzerinde tek karar verici. Ama başka başka derebeylerinin bir araya geldiği ve üst yönetim, danışma, tanışma, konuşma meclisleri de kendiliğinden oluşuyor. Kendi aralarında sınır kapışmaları, köle ayartmaları yüzünden kavgalar, savaşlar da çıkıyor. Kan dökülüyor. Köleler efendileri adına ölüyorlar. Para ile alınıp satıldığı gibi, kiraya da veriliyorlar. Eşlerinin ve çocuklarının sahibi, hamisi, koruyanı olamıyor köleler.
 
Anka kuşu uçmuyor
 
Fakat bu yönetim şekline cahiliye yönetimi diyerek geçiştirmek biraz kolaycılıktır. İnsanların bir yaşama ve hayatı kavrayış biçimi var. Alttakilerin çaresizlikten, üsttekilerin güç ve kudretten gelen kabul edişleri var. Toplum içinde bir nizam sağlanmış. Nizam sağlanmış ama adalet denilen Anka kuşu uçmuyor. Hürriyet, özgürlük kuşları da uçmuyor. Hatta bu kuşların varlığından kimse haberdar da değil. İnsan bilmediği bir şeyi isteyemez. İnsan bilmediği bir şeyi uygulayamaz.
Feodal yönetim de daha başka yönetim biçimleri gibi yaşayarak öğrenilmiş, kurallara bağlanmış, nizam haline gelmiş bir yönetim biçimidir. Bu yönetim biçiminde yer alan derebeylerinin, zorbaların, dayatmacıların hiçbir dine mensup olmadığını söylemek mümkün değildir. Mutlaka onların da kendi ruh dünyalarında bir inançları vardı. Ama inançların tavsiyeleri, nasihatleri, yaşanan hayatın gerçekliği karşısında sessiz kalıyordu. Muhakkak olan bir husus daha var. Elbette kölelerin, çalışanların ve aile bireylerinin de bir inanma şekilleri vardı. Kölelerin inancı derebeylerin inancından daha güçlü idi. Çünki onların daha çok istek ve beklentileri vardı Yaratıcıdan.
 
İman ana duygudur
 
Derebeyler ve onların nizamı dinsizlikten, inançsızlıktan doğmuştur denemez. Bilakis yaşama biçimleri dini inançlarını  bastırmış ve susturmuştur. İnsanlar her halde ve şartta, hangi gayyada yaşarsa yaşasın inancı vardır. İman insan gönlünün ana duygusudur. Ama bu inancın belli bir dine uyup uymaması eğitime, daha çok da yaşanan hayata bağlıdır.
Sonra ne oldu? Toprak ağaları, sahipleri, gaasıpları, zorbalar, derebeyleri, dayatmacılar, güç ve kudret sahipleri, iktidar sahipleri birer birer öldüler. Çocukları olanlar bile egemenliklerini devam ettiremediler. Birden fazla çocuk önce bölünmeyi sonra da kendi aralarında savaşmayı koydu önlerine. Kölelerden de zeki olanlar, akıl yürütmeye sahip olanlar, güçlü olanlar belli hayat tecrübesini bilgi haline getirenler mücadeleye taraf olunca derebeylik nizamı son nefesini vermek ve tarih sahnesinden çekilmek zorunda kaldı. 
 
Yeni hayat biçimi, insanları yeni bir yönetim biçimini de bulmak zorunda bıraktı. Her yaşama biçimi insanları; sadece yönetilme şeklini değil, iman ve ahlak konularında da, din konusunda da farklı hallere razı ediyordu.
 
Adliye Mahkemeleri kuruluyor
 
Şimdi Türkiye'de Adliye Mahkemeleri kuruluyormuş. Adliye Mahkemeleri hiçbir Türkçe'ye, Arapçaya uygun değil. Ama siyasete uygun demek ki, dil, lisan endişesi taşıyanların tepkisi merakla bekleniyor.