İLK olarak bir insan, sonra anne baba kardeşler, sonra da annenin ve babanın anne ve babaları. Kalabalık aile, ya da küçük aile anlayışları var. Daha kalabalık aileler de var. Hala-teyze, amca-dayı, onların eşleri ve çocukları, enişteler, zadeler. Azami büyüklükteki aile aşiret adını alıyor. Küçük aileye ilmi olsun, havalı olsun, diye çekirdek aile demişler. Çekirdek ailelerden oluşan bina, sokak cadde, mahalle, semt, köy, kasaba, ilçe ve il genişlemesiyle insanlar topluluk halinde yaşamaya devam ederler. İnsan tek başına yaşamaya özenir kimi zaman. Ama çevresindeki insan sayısını en aza indirse bile yine de tek başına yaşaması mümkün olmaz. Hatta bu tür uçuk düşünceleri edebiyat alanında yazanlar da olmuştur. Robenson Kuroze kitaplarını herkes hatırlar. İnsanlar bir arada yaşayınca, güçlü olanın zayıf olanı ezdiği, tembel olanın çalışkan olandan geçindiği, kimilerinin, kimilerinin haklarını gasp ettiği görülünce toplum hayatını düzene koyacak kurum ve kuruluşlara ihtiyaç olduğu anlaşılmış. Öncelikle Yaratan zaten bu halleri peşinen bildiği için Nebi adı verilen ikazcılar, tebliğciler, yaşayarak anlatıcılar görevlendirmiş. Onları sahifeler dolusu emir ve yasaklarla, insan topluluklarına göndermiş. Din büyüklerinin en büyüğü her zaman peygamber sıfatıyla anılmıştır. Peygamberlerin kimileri sadece sözlü ihtarlarda bulunurken, kimileri yazılı emirlerle görevlerini yapmaya çalışmışlar. Yazılı emir ve yasaklarla gelene Resul, sadece sözlü ihtarcılara Nebi denilmiş. Ama her zaman büyük kitleyi oluşturan çok sayıda insan Yaratan’a da onun ihtarcılarına da inanmamış, hatta onlara savaş açmıştır. Böyle olunca toplum hayatını düzenlemeye din yetmemiş.
Kötülükten zevk alanlar
Yaşlılar, bilge kişiler toplum bireylerine nasihatlerde bulunmuşlar, bir takım genel kaideler, kurallar öğretmişler. Ama bu kurallara uymak da kişinin tercihine bırakılmış. Buna ahlak denilmiş, iyi huy denilmiş. İnsanların her biri mayasında iyi huylu olmaya biliyor. Arının bal yapması ve yılanın zehir zerketmesi gibi, kimi insanlar kötülükten zevk aldıkları için, ahlak öğretileri de insanların yeterince iyi insan, iyi huylu insan olmasını sağlayamamış. Din ve ahlakın başaramadığı şeyi güç sahipleri yapmaya çalışmış ama, onların bizzat kendileri güçlerinin farkına vardıklarında herkesi ezmeye, kendi istekleri doğrultusunda çalıştırmaya, başkalarının kazandıklarını kendilerine almaya başlamışlar. Derebeylerin doğuşu böyle bir maceranın kaynağıdır. Zorbalar, derebeyler, güçlü ve zalim insanlar da toplumda düzeni sağlamışlar belki ama insanlar düzenin sağlanması kadar adaletin de sağlanmasını talep etmişler.
İstismar edilen güç
Düzenin, ama adaletle birlikte düzenin sağlanması için yönetim anlayışları gelişmeye başlamış. Genel geçer kurallarla, kişiden kişiye değişmeyen kurallarla, herkes için uyulması gereken kuralların aranması ve bulunmasıyla hukuk, yasa fikri oluşmuş. Yasalar yapılmış iyi niyetle. O yasaları uygulamak üzere yönetim kadroları ortaya çıkmış. Ama bir şeylerin yine de eksik olduğu görülmüş. Yönetimi üstlenen kişi kimi zaman derebey, kimi zaman din insanı, kimi zaman da ahlak adamı olmuş. Hemen hepsinin de yaptıklarının denetlenmesine ihtiyaç doğmuş. Çünki yönetimi eline geçirenler denetlenmedikleri zaman, istismara yönelmişler. İstismarın önlenmesi için de denetim kurumlarına gerek duyulmuş. İnsanlık araya araya bazı yönetim şekillerini denemişler. Büyük toplumların tabi olduğu yönetim biçimleri çeşitli adlarla tarihte yerini almış. Feodalcilik, Monarşi (kırallık), Din İdaresi, Faşistlik (Baskıcılık) Kapitalcilik (Paracı yönetim) Komüncülük (toplumculuk) Halk yönetimi, Dini karıştırmama, Bireysel özgürlükçülük gibi isimlerle anılan yönetimler. Bütün bu yönetim biçimlerini cahiliye dönemi yönetimleri diye nitelemek çok insafsızca geliyor bana. İnsanlar bu yönetim biçimlerini cahillikten değil, denemeyanılmadan, tecrübeden oluşturmuşlar. Bütün bunları cahiliye yönetimleri diye silip atarak Medine Yönetimini, Hazreti Peygamberimizin Medine Yönetimini öne sürmek, inanan insan için tatmin edici olabilir ama, hakikat olup olmadığını düşünmek günah olmasın inşallah. Çünki, Hazreti Peygamber’den önce de Medine’de bir yönetim vardı ve orası şehirdi.