‘İNSAF dinin yarısıdır’ anlamında bir hadisi şerif var. Meseleye düşünce açısından bakmak gerek. İnsaf, düşünmenin, değerlendirmenin terazisidir demek de mümkün. İnsaf hak ve adaleti takip etmektir. Yansızlık, tarafsızlık, duygu seline kapılmazlık da denebilir. İnsaf sadece adalete, hakka taraf olmaktır. Kimse ile hiçbir makam ile hiçbir makamdaki ile bir sorunu olmamaktır. Tenkit edebiyatta bir tarz ama aslında tenkit ilmin, ilim kapısının anahtarıdır. Tenkidin terazisi, ölçütü, endazesi de insaf olmalıdır.
Kaçmak ister bazen
İnsan toplum halinde yaşar. Kaderi bu. Birey kendini asla toplumdan soyutlayamaz. En azından kan bağıyla bağlı olduğu insanlar var. Anne-baba, kardeş, anne-baba tarafının annebabaları ve kardeşleri. Çocuklar ve çocukların oluşmasının yarı küresi eş. Eş ile kan bağı yoktur ama kan bağını çocuklar oluşturuyor. O halde insanın tek başına, var olması da yaşaması da mümkün değil. Münzevi olmak ister insan kimi zaman. Toplumun kalabalığından kaçmayı dener. Başka bireylerle ilişkisini azaltır, sınırlar ama yok edemez. İşte işin tüm sırrı, insafın gerekli olması bu özellikten gereklidir. Toplum içinde yaşarken kişiler duyu organlarıyla edindikleri izlenimleri beyin havuzunda işleme tabi tutar. Beyin faaliyet haline girer. Bu faaliyet haline akıl deniliyor. Üretilen ise bilgidir, düşünce kırıntıları halinde makineden dökülür. İşte bu dökülen bilgi kırıntılarının bütünleştirilmesi, işlenmesi, tasnifi, bütünleştirilip sınıflandırılması sırasında eğer insaf terazisi kullanılmaz ise varılan hükümler insafsız olur. Yani hak ve adaletten uzak olur.
Öncelikler önemlidir
Tam da Türk milletinin, Türkiye toplumunun sıkıntısı bu sebebe dayanıyor. İnsanlar insaftan uzak, çıkara, ikbale, menfaate, dünya nimetlerine yakınlaşmayı, insafa tercih ediyor. Güç ve otorite ne diyorsa herkes onu tekrarlayarak bağlılığını göstermiş olurken, erk sahibi de bu bağlılık bildirimlerini ödüllendiriyor. İnsan düşüncesinin merkezine ne koymuşsa ona öncelik verir. Hayatında elbette başka değerler de vardır, ama öncelikli olan esastır. Her gün şarap içen bir adama hayret ederler. ‘Üstte yok, başta yok bu adam her gün şarap parasını nereden buluyor’ diye sorarlar. Halbuki bunda şaşacak bir şey yok. Onun hayatının önceliği bir şişe şarap bulmaya yöneliktir. Diğer şeyleri bulursa da bulmazsa da dert etmez. İnsanların düşüncelerinin merkezine yerleştirdikleri iki temel esas var. Kimileri düşüncesinin odağına Allah’ı, ahireti, hesabı koyar. Bu insanlar için esas olan helal, Allah rızası, hesabı düzgün verebilmektir. Bu amacı yakalamak için de daima hak, adalet, samimiyet, dürüstlük vaz geçilmez faziletlerdir. Bir başka insan da ki, genellikle böyledir çoğunluk, düşüncesinin merkezine dünyayı koyar. Dünya gerçektir. Onun çok sayıda nimeti vardır. Bu nimetleri ne kadar çok kullanıp tüketirse o kadar mutlu olacaktır. Mutluluk için tüketmeye, tüketmek için de önce elde etmeye emek verecektir. Bu kazanım sırasında, hak, adalet, samimiyet, dürüstlük ayak bağıdır. İşte bütün kavga, bu kazanmak isteyen, düşüncesinin merkezinde kazanmak, tüketmek, mutluluk hedefini koyanlar arasında cereyan eder.
Elin parmaklarını geçmez
Düşüncesinin merkezine Allah’ı, ahireti, hesabı, helali koyanlar insan topluluğu içinde bir elin parmakları sayısını geçmez. Onlar Allah dostudurlar. Yaşamak için çok az şeye ihtiyaçları vardır. Hiçbir makam ve mevkıiye aday değillerdir. Hiç kimsenin rakibi değillerdir. İşte o insanlara sormak gerek. Neyin adil, neyin zulüm olduğunu. Onların söyleyecekleri insaf terazisinde tartıldığından kimseye yanlış ışık vermezler. Toplum içinde vuku bulan işlere insaf penceresinden ışık tutmak amacımızla...