İNSANLIK daima bir yönetici, yönetim ihtiyacı duymuştur. Gücü olan, parası, arazisi, atı, kölesi olan insanlar kendi aralarında da yarışırlardı. O yarıştan da galip çıkanlar artık derebeyi değil, kıral oluyorlardı. Bu defa insan topluluğunu yönetmek için yeni kurallar, yeni nizamlara ihtiyaç doğmuş. Kıral bir kere toplumu yönetmeye başladı mı, ölünceye kadar yönetimi elinden bırakmıyor. Ölümünden sonra da oğlu, oğulları hanedan mensupları sırayla, ya da iç kapışmada galip gelen yeni kıral oluyordu.
Kırallıkta tek adam, tek yetkilidir. Daha çok da hata yapana ölüm cezası vererek gücünün farkına ve zevkine eren kişilerdir. Tarihte unutulmaz kırallık hikeayeleri vardır. Kıralların soytarısı da vardır, dalkavukları da. Müneccim bakanı da, çizmesini giydirip-çıkaran da. Kırallık, Monarşi döneminde kölelik tavsamıştır. Arazi işlemek ve hayvan yetiştirmek de birincil iş olmaktan çıkmıştır. Küçük işlikler, imalathaneler, ticaret kervanları oluşmuştur. Zaten yeni yönetim nizamları durup dururken çıkmadı. İnsanlar yaşama biçimlerine uygun yönetilme nizamını da hep aradılar.
Parlamento, Meclis açılabiliyor ama Monarşi, tek adam yönetimi devam ediyor. Her yönetim biçimi toplumun yaşama şeklinden doğduğuna göre Hazreti Peygamberin sözüne geldik. Anlam olarak; Nasılsanız öyle yönetilirsiniz. Monarşiler zaman içinde biraz yumuşamış ve kıralın elindeki yetkilerin bir kısmı parlamentoya aktarılmıştır. Ama Kıral istediği zaman Meclis’i ya da parlamentoyu feshedebilirdi. Bu yönetim biçimleri oluşurken kimse Allah ile, onun nebileri ve resulleriyle bir inatlaşma içinde değiller. Yani yönetim biçimlerini cahiliye devri yönetimleri diye tarif etmek çok cahilane bir tariftir.
Eleştiri ihanet sayılır
Bunu kim yapıyor? 1990’lı yıllarda siyasal İslam hareketinin yollarına taş döşeyenlerin yazdıkları kitaplarda böyle yorumları görülüyor. O zaman insana sormazlar mı? Peki bütün bu yönetim biçimleri cahiliye dönemine ait ise, inanan kesim, nebiler, resuller bir yönetim biçimi oluşturamadılar mı? Halbuki devlet Başkanı Süleyman Peygamber de, Başkan Yardımcısı Yusuf Peygamber de ve Medine’yi fethederek şehir devleti kuran bizim Peygamberimiz de mevcut. O halde Allahın kitaplarını, sahifelerini ve nebilerini, resullerini yok saymak anlamına geliyor tüm yönetim biçimlerine cahiliye yönetimleri demek.
Siyasal İslam hareketinin yoluna taş döşeyen o yazarlar, düşüncelerinin hiç kimse tarafından eleştirilmemesi yüzünden hep doğru düşündüklerini sandılar. Sağda, maneviyatçılarda, dindarlarda, milliyetçilerde, Müslümanlığı veya Türklüğü, milliyetçiliği kimlik olarak kullanan insanlar birbirlerini eleştiremezler. Eleştiren ihanet etmiş sayılır ve toplumdan dışlanır. Solda böyle değil. Çeşitli sol akımlar birbirlerinin yaptıklarını enine-boyuna inceler ve eleştirir. Bu eleştirilerle daha iyiye, daha doğruya ulaşılır. Bizim mahallemizde üstatlar, ağabeyler, liderler var. Onlar ha bire konuşurlar, biraz da yazarlar. Ama onların söylediklerini kimse bir mihenge vurmaya cesaret edemez. O büyükler de söylediklerinin ve yazdıklarının tartışmasız kabul edilmesini doğru olduğuna yorarlar. Bu yüzden hiçbir düşünce bir adım öteye taşınamaz.