HANGISI daha önce derseniz ‘ceza sonra’ der hemen herkes. Suç işlenmeden ceza söz konusu olamaz. Düz mantıkla bakıldığında böyledir. Ama işi esası farklı. Ceza yoksa suç oluşmaz.
Ceza düzeneği oluşturulmamışsa, hiçbir eylem suç sayılmıyorsa suç oluşmuyor demektir.
İnsanları ya kendileri adına ya da insanların temsilcisi olarak yönetenler, anne-babadan başlayarak, okul müdürü, daire amiri, vali, bakan, başbakan ve devlet başkanı sıfatında olan tüm yönetenlerin, istendik davranışlar yanında- istenmedik davranışların neler olduğunu açık-seçik ortaya koyması şart. İstenmedik davranışlar sergilendiğinde uygulanacak yaptırımlar kesin bir dille ifade edilir. Bu yaptırımlar mükeafat, ödül olabilir ama genellikle ceza şeklinde ortaya çıkar. Ceza nizamı kanunlarla, tüzüklerle, yönetmeliklerle, örf, adet, gelenek, teamül ve temayül olarak çeşitli derecelerde yazılı veya sözlü hukukta yerini alır. Suç bundan sonra oluşur. Bundan sonra bir tedavi devreye girmedikçe suç sayılan davranışlar tekrarlanacaktır.
Hukuk düzeneği
İstendik ve istenmedik davranışlar belirlendiğinde artık bir hukuk düzeneği var demektir. Ceza ve yaptırımlar da ceza hukuku adıyla ortaya konulur. Ceza varsa artık suç sayılan fiiller de belirlenmiş demektir. Suç ve ceza hep bir arada var olabilir. Hayatın tamamı tenakuzlardan, zıtlıklardan, çelişkilerden oluşur. Hayat, ölüm olmasa hayat olamayacağı gibi ceza olmasa suç da olamaz. Gece gündüzün, çirkin güzelin varlık sebebi olduğu gibi. Suç ve ceza bir sarmal oluşturur. Bu sarmal toplumu örümcek gibi sarar ve öldürür. Çare suç ve ceza ikilisine tedaviyi de ilave etmektir.
Cezanın dereceleri var elbette. Kabahat, kusur, suç, pilanlı suç, taksirli suç, ihmal suçu gibi derecelerle suçun cezası da derecelenir. Adaletin peşinde olmayan toplumlarda, sadece yasalarla düzeni sağlamaya çalışan toplumlarda suçlunun en az ceza ile kurtulması için bir takım gerekçeler uydurulmuş ve bu da ne yazık ki kurallar halinde hukukta yerini almıştır.
Mizahi, gülünç durumlarla hep karşılaşılır. Tecavüz suçlusu duruşmalara kıravat takarak gelirse, mahkeme heyetine aksi cevaplar vermez ise, iyi hal uygulamasıyla cezanın en alt sınırından yararlanır. Tecavüz edilen muhatap olduğu tecavüzle tüm toplumsal hayatını kaybetmiş olsa da o kişi iyi halden yararlanır. Düzen sağlanmış olur ama adalet sağlanmış olmaz.
Suçlular cenneti
Hukuk yani Türkçe’deki anlamıyla yasal düzen sürüp giderken, bir de bakılır ki memleket suçlular cenneti haline gelmiş. Herkesin adalete özlemi gittikçe artar, yasal sisteme itimadı ve saygısı kalmaz. Bu durumda suç fiilleri de bireyselden uzaklaşarak çoklu suçlar işlenmeye başlar. İşte suç çetelerinin, suç örgütlerinin, mafyanın, yer altı dünyasının ortaya çıkış sebebi budur.
Yasal nizamın sağlanması sırasında, yasaları uygulamakla görevli insanlar kimi zaman, güç kullanmak ister. Güç yoksa, güç uygulanamıyorsa istendik davranışlar sadece kişilerin gönlüne, vicdanına bırakılmış demektir. Suç işleyen kişilere karşı yaptırımlar dayatılırken bazan güç kullanmakda ölçü kaçabilir. Bu da devlet terörü, devlet şiddeti adıyla anılır.
Yasal nizam, hukuk, yöneticilerin kendilerini hep o makamda tutmak için geliştirdikleri ince kanun maddeleriyle sürüp gider. İşin farkına varanlara muhalif adı verilir. Bir yerde muhalefet münafıklıktır diyen iktidar yanlılarına şahit oldum. Hukuk uygulayabilir her yönetim. İktidara devam ederler. Ama insanların adalete olan özlemi her gün artıyorsa, suçlunun masum vatandaşlardan çok hakları varsa hukukta, orada anarşi, kargaşa, şiddet, tedhiş ve suç çeteleri, mafya hareketleri mantar gibi biter.
Kitleleri bir isim takarak suçlu ilan eden yönetimler gün gelir kendileri de takılan bir isimle vatan ve millet düşmanı ilan edilebilirler. İnsanlar yönetirken de, yönetilirken de suç işleyebilirler. Yönetenler suç işlemez değildir. Asıl önemlisi, asıl sağlıklı milletler yöneticilerinin her hareketini denetleyebilen ve hesap sorabilen milletlerdir.