ESKİDEN belediye başkanları milletvekili olabilmek için can atardı. Belediye ‘Asıl siyaset’ sayılan TBMM’ye geçiş için basamak gibiydi. Meclise adım atıldığından itibaren siyaset basamaklarını çıkma fırsatı vardı. Hem parti kadrosu içinde yükselinebilir, hem de kırmızı plaka, yani bakanlık hedeflenirdi. Günümüzde ise belediye başkanlığı büyük önem arz ediyor. Milletvekilliğini bırakıp belediye başkanlığına soyunanları görüyoruz. Tanju Özcan, İsmail Ok gibi...
O DA NE KI; başbakanlık hatta meclis başkanlığı yapan Binali Yıldırım en uç örnek değil mi? İlk Melih Gökçek’te tanık olmuştuk. Refah Partisi milletvekili iken Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na soyunmuş ve kazanmıştı. Sonra da devam etti, gitti.
Peki neden? Cevabı açık; belediye başkanlığı tam bir icra makamıdır da ondan. Koca şehrin planlaması, uygulaması, harcaması, kadrolaşması, donanımı gibi büyük sorumluluk taşıyan yetkiler sizde. Her ne kadar belediyelerin de olur alması gereken meclisi varsa da başkanlık yetki ve selahiyeti bir başka. Müteahhitlik hizmetleri, o büyük mizahlara konu olan kaldırım düzenlenmesi gibi günlük ihtiyaçlar bir yana, yan şirket kuruluşları ile belediye işte bu. Yasalar o kadar çok yetki veriyor ve o kadar çok icraata açık bir görevlendirmek ki sınırları olsa bile ucu açık.
Devlet gibi şehir
Halkımız ise icraat ister. İhtiyaçların karşılanması direkt olarak belediye hizmetleri ile karşılık bulacaktır.
İtfaiye, inşaat ruhsatları, kreş, yaşlı bakım hizmetleri, yol, trafik, sağlık, iskan say sayabildiğin kadar.
Bu işler için elbette belediyelerin de bütçeleri olmalı. Hem para kazanır belediyeler hem de bütçe verilir. Bazı belediyelerin bütçeleri bakanlık bütçelerinden fazladır.
Böylesine büyük potansiyelli bir icra makamı için doğal sayılmalıdır bu tip mücadele ve yarış.
Örneğin İstanbul... 7-8 Avrupa ülkesinden büyük ve işlevli. Nüfus ve ekonomik yapısı yüksek. Atanmış vali ve seçilmiş belediye başkanı ile yönetilir. Biri devletin memuru, diğeri özerk sayılabilecek bir organizasyon. Her ne kadar İçişleri Bakanlığı denetimine tabi olsa ve her ne kadar belediye meclisinin kararları doğrultusunda hareket edebilse de siyaset mekanizması çerçevesinde iş bilenin, kılıç kuşananın.
Bütçesi 24 milyar TL
İstanbul’dan söz ettik ya... Bakın bütçesine; tam 24 milyar TL. Ankara 14, İzmir 6, Antalya ve Kocaeli 3.4, Bursa ve Adana 2.5 milyar TL.
Ankara’nın Çankaya ilçesi 960, Kadıköy ve Şişli 670, Üsküdar, Küçükçekmece ise 650 milyon lira.
Yetmez... Bir de belediyelere bağlı kamu kuruluşları var. İSKİ’nin bütçesi 8.5 milyar TL. Ankara ASKİ 3.8 milyar, EGO 1.4 milyar lira. İstanbul’u İSKİ ve İETT ile toplarsak 35 milyar liralık bir bütçe oluşuyor. Belediye başkanlarının maaşları ise 25 bin lira ile 8 bin lira arasında değişiyor. Elbette lojman dahil bir çok da harcamaya açık giderleri ve olanakları var.
Bunlar da yetmediğinde İller İdaresi veya Maliye Bakanlığı’ndan veya da devletin diğer organlarından iş bitirme ile ilgili ek bütçe alabiliyorlar. Dünya Bankası, Avrupa Birliği proje fonları ve yardımları ise ayrı kaynaklar.
Tüm bunlara rağmen borçlu olmayan belediye sayısı bir elin parmakları kadardır. Denetime, belediye meclis kararlarına rağmen böylesine bir borç gerçeği var.
Normal bir vatandaş beklentisi dışında ilişkimiz olmadı belediye hizmetleriyle. Bizim derdimiz çöp, sokak, temizlik. Ancak bu hizmetlere karşı ödediğimiz vergilerden de söz etmek gerek. Çöp, atık su, mesken vergisi gibi. Hele ticaret erbabıysanız yaptığınız işlere göre şekilleniyor vergiler. Su, kanalizasyon, asfalt, doğal gaz borusu düzenlenmesi vesaire...
Hayatımız zaten vergiler üstüne kurulurken en doğal beklentimiz olan yaşayabilmek adına belediye hizmetlerini de satın almış oluyoruz.
Bütçe artı fonlar artı vergiler artı cezalar artı devlet yardımı... Başka gelir var mı; bilmiyorum. Ama belediyenin hizmetleri hem yetersiz kalıyor, hem de borç batağındalar. Bu bakımdan kayyum belediyelerine imreniyorum. Daha amacına yönelik buluyorum.
Bu belediye harcamalarına da bir bakmak gerekiyor sanırım.