KOMANDO sloganıdır: 
"Zoru aşarız, imkansızı başarırız."
Aksi halde komando olamazsınız. Bir komando bir takım askere bedeldir çünkü... Komandolarımız iyidir, hem de çok iyi...
Emekli Albay Profesör Doktor Pskiyatr Ünsal Söylemezoğlu, Bolu Komando Tugayı'nda verdiği bir konferansta şöyle demişti:
"Askerlik kutsal ama dünyanın en zor mesleğidir. İki emri kapsar. Ülke savunması için öl veya öldür."
Yani ölüm ile yapılmış bir anlaşma ve kabullenme vardır bu meslek için. O nedenle de Silahlı Kuvvetler, Güvenlik Güçleri ismini almışlardır ve hep namlu ucu 90 derecelik açıyla konum alınır yürüyüşlerinde bile...
Düşman mermisinden öte coğrafı şartlar da askerimizin çok önemli handikapıdır. Yanmak, donmak, düşmek, uçmak, çakılmak ve buna benzer doğa felaketleri...
 
Onun içindir ki tatbikatlarda yapay zorluklar oluşturulur. Onun içindir ki Kanuni Sultan Süleyman doğa şartlarını öne almıştır Viyana kapılarına dayanmak için yaptığı seferlerde...
Mesafe, yağmur, kar, fırtına ve lojistik destek ve bu nedenle uzun seferlerde yol alındıkça kaleler, hanlar inşa edilmiştir. 
Ölümün çeşitliliği söz konusu olamaz. Ama yanarak ve donarak ölüm çaresizliğin kanıtıdır. Hiç bir şey yapamazsınız. Parmak uçlarınız uyuşur, burun ve ağız devre dışı kalır, kaslar işlevini yitirir. Put gibi kalırsınız olduğunuz yerde... Zihin biter, düşünme ve yaptırım kapasiteniz kalmaz. Morarır ve buz kesersiniz. Yıllarca da öylesine mumya gibi kalırsınız.
* * *
Donarak şehit olan iki askerimiz ile ilgili mutlaka bir kusur oluşmuştur.
Yükseklik 2 bin 800 metre. Çok değil... Ekim ayının sonu; felaket dönemi de değil.
Techizat! Eminim ki askerimiz muazzam bir donanım içinde... Botundan soğuk ve sıcağa dayanıklı giyisi ve donanımı mükemmel... Başka ülkelerin ordularına bile bu malzemeleri ihraç ediyoruz. Ankara'daki Yakupoğlu yani YDS firması örnektir.
 
Avcıların bile donanımları çok gelişmişken askerimizin donanımı konusunda kuşku olamaz. 
Meteoroloji durumu artık cep telefonlarında bile var. Kimyasal ısınma, konserve, çay, kahve, pusula, işaret fişeği, uydu telefonu... Ne isterseniz bulunuyor sırt çantalarında... Yok, yok.
Peki hata nerede?
İhmal nerede?
Neden zaiyat?
10 asker sorunsuz kurtuldu, 2 asker dondu! Var elbet bir durum. Ya askerler kayboldu, ya yetersiz eğitimliydi, ya korktu, ya da operasyon için fizik kapasiteleri yetersizdi. Belki de vücut sağlıklarında sorun vardı. 
Her neyse... Sonuç facia. Sorumlu ve sorumsuzluk paylaşılacak. İlk sıradaki komutandan son sıradakine kadar mutlaka bizden fazla üzülmüşler, perişan olmuşlardır. 
 
Çünkü komutan yemez, yedirir! İçmez içirir! Uyumaz uyutur! Üşür, üşütmez! Yorulur, yormaz! 
"Eti senin, kemiği benim" demez miyiz evladımızı Peygamber Ocağı'na uğurlarken... O komutanın anne ve babadan çok daha iyi bakacağını bildiğimizdendir bu deyişimiz.
Onlarca örneğini bilirim komutanların askeriyle ilişkisinde... Çünkü emrine verilmiş asker o komutanın namusudur. Himayesindedir. Kolu ve kanadıdır. 
 
Mutlaka bir eksik, bir ihmal, aksaklık oldu ki zaiyat oluştu. 
Belirttik; ya askerlerin bireysel hataları, ya komutanın yetersizliği, ya coğrafı koşullar, ya da şans!  Yoksa önem, techizat, olanaksızlık gibi var sayımlar söz konusu bile olamaz.
Çocukları askerde olan ebeveynlerin şühpe ve korku içinde olmamaları gerekir.
Avcı, dağcı, yürüyüşcü, doğaseverlerin hopi alanına bile girebilen bu rakım, bu mevsim ve bu şartlar iki askerimizin donarak ölümüne itiraz eder.
 
Donanım mükemmel, kuşku yok. Ama işin içinde NİYAZİ OLMAK varsa itirazımız bunadır. 
Komutan bir emri bin kere düşünerek verir. Askeri ölen komutan yaşayan ölüdür. Kimse onun kadar üzülemez. Ama bir nakıs var bu ölümlerin içinde... 
 
Moral ve motivasyon için açıklığa kavuşturma önceliği taşıyan bu durum önemlidir. 
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da önemin peşine düşerek acil soruşturma açtırdı. 
Yoksa her doğa belgeselinde izlediğimiz aktivistlerin zor şartlardaki mücadelesinde donarak şehit olan askerlerimizi hatırlayacağız.