Çok yaygın bir temenni ve güven içerikli bir deyimdir. Yaşamımızın en önemli, en kıymet verdiğimiz, en büyük zenginliğimiz olan çocuklarımızı emanet ederken kullanırız:
'Eti senin, kemiği benim!'
Emanet ediyorum demektir bu. Canını, kanını. Al çocuğumu, eğit, öğret, donat.
Bu nedenle kutsaldır öğretmen, komutan ve usta.
Daha 8 aylıkken zorunlu olarak oğlumu kreşe bıraktığımda içim 'cızz' etmişti. Sonra 25'li yaşlarında asker ocağına giderken kışlasının nizamiyesinde uğurlarken ikinci kez ateş düştü yüreğime...
Daha sonra da iş yerinde amiri ve müdürüne teslim ederken oğlumu duygulanmıştım.
Zaten evlatlarımıza üstümüze düşen görevi yapıyoruz ve buna zorunluyuz. Çünkü geleceğimizi emanet edeceğimiz bireylerimizdir onlar. Büyüyüp serpilmeleri için emek ister, öğrenim ister. Bazı alışkanlıklarının gelişimini sağlamak gerekir.
Bu bağlamda içimiz yana yana bebek halindeyken okul öncesi kreş adını verdiğimiz kurumlara teslim etmek zorundayız.
Hayat zorlaştı. Artık karı koca çalışma zorunluluğumuz var. Kayınvalide - nine bakımı hem yetersiz kalıyor gelişmeleri için, hem de çoğunlukla ailesel sorunlara neden oluyor.
Allah var gerek okul öncesi gerek okul dönemi gerekse okul sonrası devletimizin bebek ve çocuklarımıza bakış açısı çok değişti. Önem var, özen var. Bu tip kurumlar için teşvik var, kredi var.
Ama yetmiyor. Vicdan olmayınca bu olanakların hepsi yetersiz kalıyor.
Önce vicdan. Sevgi ve sorumluluk. Gerisi zaten son derece de kolay.
Gündem elbette ki yerel seçim ve bugün açıklanacak adaylar. Ancak Ankara'da bir kreşte yine bir çocuğa yapılan kötü muamele haberi bütün gündemi zorladı. Sık sık karşılaşıyoruz. Bebeklere ve çocuklarımıza yapılan bu tip uygulamalara...
Bireyden daha önemli ne var hayatta? Seçilmek isteyen ve seçime gidenler de birey ve topluma hizmet etmek için bu göreve soyunmuyorlar mı?
Hele hele de bebek ve çocuk dediğimiz insiyatifsiz, koruma titizliği içinde olmak zorunda olduğumuz bu varlıklara yapılan olumsuz davranışlar birinci derecedeki vazifemizdir. Olumsuz davranışlara dikkat çekmemiz birinci derecedeki görevimizdir.
Mükemmele yakın ve görevini tam anlamıyla yapan kurumlara elbette söyleyecek sözümüz yok. Ancak bunca zamandır dikkat ediyor ve bakıyoruz ki özellikle okul öncesi eğitim kurumlarında, yani kreş ve yuvalarda arzu edilen noktaya hala gelinmedi.
Ticari amaç ve kar esaslı bu kurumlara inanılmaz denetimler yapılmalı. Biliyorum ve tanık oluyorum ki bazı kreş ve yuvalarda hala korsan diplomalar duvarları süslüyor.
Bakıcılar eğitimsiz, tahsilsiz ve asgari ücretli. Bakıcı başına düşen bebek ve çocuk sayısı zorunlu sınırın üstünde.
Gıda, beslenme, kalori oranları hala alaturka. Bir bebek ve çocuğun okul öncesi gideri asgari ücretli bir maaş kadar. Ebeveynler 1500 - 2500 lira arasında bu yüksek faturayı öderken bütçelerini zorluyor. Belki de çalışan anne babadan birisinin maaşı çocuğunun giderine karşılık.
Seve seve kabulleniyoruz. Çünkü çocuk okul öncesi eğitime, paylaşmaya, hayat mücadelesine buralarda başlayacak. Karakter ve alışkanlıkları burada gelişecek, şekillenecek.
Şefkatsiz, vicdansız, ehli olmayan bakıcıların yüksek öfkesiyle karşılaşan bu bebek ve çocuklar daha hayatın başındayken tramvayı yiyorlar ve ömür boyu da bu negatif duyguyu taşıyorlar.
Bakıyorum da kreş sahiplerine varlıklı ve zengin sınıfına katabileceğimiz iş sahipleri. Demek ki iyi de kazanıyorlar. Böylesine kazançlı bir işkolunda daha eğitimli, vicdanlı ve çocuklara gönül vermiş personel istihdam etmeleri gerekmiyor mu?
Bu vasıflardaki çalışanların ücretleri yüksek olacaktır. Öyle ise gelir yüksek, kar marjı yüksek olan bu kurumlar ehil çalışanlara da yüksek ücret vermelidir.
Ufacık bir fidan diktiğimiz zaman bile hemen su döküyor ve buna cansuyu diyoruz. Çocuklarımızın cansuyu ise vicdandır, şefkattir.
Bir kez daha karşılaştığımız bu çocuk zulmü ne yazık ki öğretmenler gününe denk geldi. Öğretmenler gününde böyle bir vahşet karşısında bir kaç kez daha sorumluluklarımızı düşünmemiz gerekiyor.
Aynı şekilde kınalıkuzu evlatlarımızı asker ocağına teslim ettiğimizde de komutanlarından aynı şefkati bekliyoruz.
Ahi evran felsefesiyle çırak durumundaki çocuğumuzu ustanın da ellerine değil gönlüne bırakırken aynı sorumluluğu bekliyoruz.
Ne ekersek onu biçeriz. Bebek ve çocuklarımıza nasıl özen gösterirsek o şekilde sağlıklı, becerisi yüksek evlat yetiştiririz. Unutulmamalı ki çocuklarımız önce aile, sonra okul, sonra da toplum içindeki aldıkları besin ile gelişiyorlar. Bu besin ise sadece gıda ile olmuyor. Sevgi, eğitim, şefkat ve vicdan.
Ey kreş sahipleri... Ey okul yöneticileri... Ey komutan ve usta askerler... Çocuklarımızın eti sizin kemiği bizim.