UEFA'da Türk takımları açısından kağıt üzerinde "iyi" geçen bir sınav haftasını geride bıraktık…
Akhisar, ilk kez katıldığı bu kulvarda zaten erken vedasını açıklamış, biz de onlara teşekkür etmiştik…
Fenerbahçe, kendi saha ve seyircisi önünde kazanamadan bir üst gruba adını yazdırırken, Beşiktaş, tarih yazan bir geri dönüşle işini oldukça kolayladı…
Sporseverler, peş peşe izledikleri ve içinde farklı futbol mantaliteleri barındıran iki karşılaşmaya tanık oldu…
Fenerbahçe'nin karşısında amaçsız bir takım vardı… Sahaya çıktıklarında sadece profesyonelce işlerini yapmayı düşünüyor ve 90 dakikanın bitmesinden başka bir şey istemiyorlardı… Maç, onlara hiç de lazım değildi…
Fenerbahçe ise, kazanırsa bir üst grubu garantileyecekti…
Ama sahada, bu amaca uygun bir Fenerbahçe göremedik…
Fenerbahçe'de neredeyse lig başından beri olmayan, görünmeyen inanç ve özgüven, böylesine önemli bir maçta da ortada görünmedi…
Her şey bir yana, inanç ve özgüven eksikliği, bir takımı takım olmaktan alıkoyan en önemli iki unsurdur…
Fenerbahçe, yoluna devam garantisi aldığı karşılaşmada taraftarlarını bırakın sevindirmeyi, onlara tebessüm bile ettiremediklerini umarım biliyorlardır…
Öte yandan bir Beşiktaş izledik… Futbolda çok sık rastlanmayan şok bir başlangıç yaptıkları maçta, 2-0 geri düştüklerinde bile taraftarlarını umutsuzluğa sürüklemediler…
Gerçekten öyleydi… Hiçbir Beşiktaşlı, "işimiz bitti" havasına girmedi…
Bunu sağlayan da futbolculardı… Ekstrem bir meteorolojik ortamda, donarak çıktıkları maçta dakikalar ilerledikçe, tribünlerde de tv başında da maçı izleyenler, "Beşiktaş bu maçı çevirebilir" dedi…
Vallahi dedi…
Siz demediniz mi….
Bunu herkese düşündüren ve inandıran şey ise, inançtı… Beşiktaş, inancından hırsından ve gücünün bilinciyle oyun kurmaktan hiç vazgeçmediği maçta, tarihe geçen bir geri dönüşün mimarı oldu…
Buradan ortaya çıkan gerçek şu oldu… Topa uzanan adalenin arkasında inanç ve özgüven yoksa, istediğin kadar vur, o top hedefe gitmiyor…
Eğer bunlar varsa, 2-0 geri de düşseniz, sizi galibiyete götürecek o skora ulaşıyorsunuz…
Evet… Futbol bir mucizeler oyunudur çoğu kez…
Ama mucizeler bile "inanç" istiyor işte…
Cüneyt'i yarın iyi izleyin…
Harika bir gün olacak yarın… "Futbolun lezzet katan sosu" sayılan bir derbiye tanıklık edeceğiz…
Bu sezon zirve yarışında pek de inatçı sayılamayacak Beşiktaş ile Galatasaray karşı karşıya gelirken, futbol kalitesi, beklenen oyun planı vs. asla "rekabet" heyecanının önüne geçemeyecek…
Maç başlarken havada asılı duracak olan 3 puan, her iki takım için de son yıllarda olduğundan daha derin bir önem taşıyor olacak.
Hakem hatalarının çokça tartışıldığı bir periyotta, bu maçı Türkiye'nin değil, Avrupa'nın en önemli hakemi Cüneyt Çakır yönetecek…
Cüneyt'e bu maçta önemli görevler düşecek…
"Avrupa'da başta, Türkiye'de başka yönetim şekli gösteriyor" diye eleştirilen Cüneyt Çakır, hem bu izlenimi yıkmak, hem adaleti terazisinde dağıtmak hem de "işte bir hakem böyle olur" dedirtmek zorunda…
Ligimizi sürükleyen neredeyse tüm hakemlerin yargılandığı bir futbol arenasında farklılığını ortaya koyması, öteki hakemler için de önemli bir örnek oluşturacaktır…
Türk futbolunun "telkinler ve güdümler"den bir türlü kurtulamadığı düşünülecek olursa, Cüneyt Çakır'ın işini kolaylaştıracak tek şey yine Cüneyt Çakır olacaktır…
Ben kendisini gözlüğümü de takıp, "dört gözle" izleyeceğim…
Siz de öyle yapın…
Cüneyt'in yönetimini maçtan sonra yine birlikte değerlendirelim olmaz mı?
DARILMACA YOK karnesi