BAL Ligi'nde bir Anadolu takımının teknik adamı geçen sezonun sonuna doğru İstanbul Riva'da antrenör seminerine davet edilir. Takımının Pazar günü maçı vardır. Maç kendileri için önemli değildir ama rakiplerinden bir puan bile alsalar, rakipleri yerine bir başka takım şampiyon olacaktır.
 
Teknik adam davet tarihine iyi bakmaz ve Riva'daki seminerin Pazar günü başlayacağını düşünerek Ankara üzerinden İstanbul'a gidecek otobüse Cumartesi akşamından biner. Aklı, takımının bir gün sonra oynayacağı maçta kalmıştır. Yardımcısına çok güvendiği aklına gelir ve hareket eden otobüsün koltuğunda gözlerini kapar.
Yanında genç bir adam oturmaktadır. O genç adam bir süre sonra telefonunu çıkartır ve birileri ile konuşmaya başlar. "Ahmet'i bağladık, Mehmet'i bağladık, Hasan'ı bağladık, Kaleci Osman'ı da bağladık. Yarın yenilecekler, biz şampiyon olacağız. Paraları oyunculara verdik" mealinden bir şeyler konuşurken, bizim antrenörün gözleri fal taşı gibi açılır. Adamın "bağladık" dediği oyuncular, kendi takımının oyuncularıdır. Genç adamın telefonda dediklerini daha iyi duymak için adeta nefes bile almaz bizim teknik adam. Şikeci, oyuncularla nerelerde görüştüğünü, kimlere ne kadar ödediğini de anlatır, yanında o takımın antrenörünün oturduğunu bilmeden. Bin yılın tesadüfünü yaşamaktadır bizim teknik adam. Şikeci genç adamın gizlice fotoğrafını da çeker bir süre sonra. 
 
Şikeci genç Ankara garajda iner. Bizim antrenör hemen otobüsün yazıhanesine koşar. Satılan biletlerden şikeci adamın adını da öğrenir. Sonra, hiçbir şeyden haberi olmayan yardımcısına durumu anlatır. Şikecinin adını verdiği oyuncularıyla telefonla konuşur. "Yapmayın, etmeyin, yanarsınız" der. Maç günü soyunma odasına görüntülü telefonla bağlanır, "Çıkın aslanlar gibi oynayın. Ben sizlerin böyle bir olaya karışacağınıza ihtimal vermiyorum" der. 
 
Maçı cep telefonundan canlı izler. Yenilirler. Şikecinin istediği olmuştur. Yaşadıklarını Riva'da federasyon ilgililerine anlatır. Hiçbir yardım alamaz. Bir dilekçe yazar ve onu federasyon yetkililerine vermek ister. Kimse oralı olmaz. Kime derdini anlatmaya kalksa, yanından hemen uzaklaşmaktadır. Eğitim semineri bitince memleketine gelir. Şikeci oyuncularını yönetime rapor eder ve bir daha antrenörlük yapmamak üzere mesleğine veda eder.
Şikeci oyuncular hala oynuyorlar mı bilmiyorum. İsimleri Ahmet, Mehmet mi onu da bilmiyorum.
Bildiğim bir tek şey var. 
Yaşananlar gerçek.
 
Hakemleri kaçırdılar
 
Devre arasında yapılan hakem seminerlerini hiç kaçırmadan izlerdim. Sadece ben değil, bilgisini görgüsünü artırmak isteyen tüm spor yazarlarına açıktı seminerler. Seminerler sırasında hakemlerle gazeteciler arasındaki dostluk gelişir, bilgi paylaşımı artar ve sonuçta hakemlerle ilgili yalan yanlış haber yazılmasının da önüne geçilirdi. Spor yazarları da bu seminerler sayesinde kural bilgilerini geliştirirdi. 
Hakemler 3 Ocak'ta, Antalya'da 10 günlüğüne kapalı kapılar ardında toplandı. Programa göre, sadece toplantının son günü yapılacak kokart takma töreni basına açık. VAR uygulamalarının yanı sıra, hakemlerin kondisyon testi bile basına kapalı yapılacak. Çünkü süper lig hakemlerinin önemli bölümü, kondisyon testinden geçemiyor. Geçemeyenlere toleranslı davranılıyor ve kurul kararı ile geçmeleri sağlanıyor. Süper lig hakemlerimizin kondisyon testi UEFA gözlemcileri tarafından yapılsa, em az 5-6 hakemimizin bu testi geçemeyeceğini dünya alem biliyor. 
 
HAFTANIN ZAYTUNG HABERİ: 
 
Arda Turan'ın, birlikte takılmak için Burak Yılmaz'ın hafta sonlarında yolunu gözlemesine gerek kalmadı. Burak Yılmaz da artık İstanbul'da. 
 
HAFTANIN SORUSU:  
 
Volkan Demirel, "Gece evinden aldırırım" diye milli takım kampında tehdit ettiği gazetecilerden de özür dileyecek mi?