Toplumun her ferdinin vicdanı kanıyor. Yargı bir okyanus. Sık sık dalgalanıyor. Fırtınalar, kasırgalar oluyor. Durgun ve sakin olmuyor, olamaz. Ama yargısız da olunamaz. Yargının bağımsız, tarafsız olması arzu edilir ama mümkün değildir. Mümkün değil diye ideallerden vaz geçilemez. Olabildiğince büyük hedefe, ana hedefe ulaşmak için çaba göstermekten uzaklaşılamaz.
Mahkemeler adalet dağıtmanın araçlarıdır. Bunu başarabildikleri de çoğu zaman başaramadıkları da görülür. Ama mahkemeler, heyetin vicdanıyla hareket etmez. Onların bağlı kaldıkları, kalmaları gereken yasalar var. Usul ve teamül var. Mahkemeler yasalara göre çalışır ve adalet dağıtmaya çaba üretir. Ama onların uygulamak ve uymak zorunda olduğu yasalar, kanunlar adaleti hedeflemiyorsa adalet dağıtılamaz. Ülkemizde adalet dağıtılamıyor. Mahkemeden çıkan hiçbir mağdurun mağduriyeti giderilmiyor. Mağdurun mağduriyetini gidermek bizdeki mahkemelerin hedefi değil.
Demek oluyor ki, mahkemeler öncelikle adaleti sağlamak amacını güden kanunlara muhtaç. İkinci olarak da uygulamacıların adalet dağıtmak gibi bir ideali ve ülküsü olmalı.
Yasaların ve mahkemelerin ve uygulamacıların ana maksadı suçluyu cezalandırmak ise durum başkadır. Suç, kabahat, kusur işleyen kişiyi bu hallerinden vazgeçirip, iyi vatandaş haline getirmek, onları topluma kazandırmak istendiğinde durum daha başkadır. Mağdurun mağduriyetini gidermek maksadı hedefleniyorsa durum daha başkadır.
Şimdi sormak gerek. Türkiye’de yasaların, hukukun, mahkemelerin işlevi hangisidir? Hiç biri değildir. O yüzden de cezaevleri tıklım tıklım doludur. Bir ülkede cezaevlerinin doluluk oranı ters orantılı olarak o ülkedeki adaletin göstergesidir.
Ne yazık ki, ülkemizde her vatandaşa adil davranmak diye bir derdi yok kimsenin. Mağdurların mağduriyetini telafi etmek de hiç kimsenin amacı değil. İnsanları iyi vatandaş haline gelmesi için eğitim de cezaevlerinde verilemiyor. Sadece suçluyu cezalandırmak babında bir işlevi var mahkemelerin ve cezaevlerinin.
Suçluyu cezalandırırken de garip teamüller ve yasalar var. İnsana, insan hayatına, millete, vatana, bayrağa ihanet etmiş suçlunun, kadına, çocuğa, yaşlıya, sakata, hastaya, sağlık hizmeti verene saldırmış, tecavüz etmiş olarak mahkemeye çıkan biri, yasalarda yer alan iyi hal indiriminden yararlanıyor.
İyi hal dedikleri nedir? Sanık duruşmalara tıraş olup, kıravat takarak geliyorsa, mahkeme heyetine efendimli cevaplar veriyorsa işi kurtarıyor.
Avukat müvekkilini savunurken yasada olan bu durumu kullanmazsa eblehtir. Mahkeme heyeti yasada olduğu halde iyi hal indirimi yapmazsa karar bozulur. Ama çocuğa, hastaya, zayıfa insanlık dışı muamele yapmış sanık bu yasa ile korunur durumdadır. Suçlu korunduğunda, insan olarak elbette insan gibi muamele görmek hakkı vardır ama, sahte bir tıraş ve kıravat yüzünden suçunun cezasını görmeyecekse bu vicdanları kanatır.
Esasında derhal bu yasa değiştirilmeli. Değiştirildi diyenler olacaktır. Aslında sanık için iyi hal indirimi yerine kötü hal bindirimi yasaya konulmalıdır. Sanık iyi olmaya, efendi olmaya, mahkeme heyetine saygılı olmaya mecburdur. Bunun için ödüllendirilmek yerine, kötü davranışlar sergilediğinde, terbiye sınırlarını aştığında onun cezasına kötü hal bindirimi yapılmak gerekir. Hukukçularımız siyasa ile meşgul olmaktan sıkılır da hukukla ilgilenmek isterse bu söylenene kulak verip gereğini yapsınlar.