YAZIK... Yazık olduğu kadar ayıp; ayıp olduğu kadar haksız; haksız olduğu kadar günah; günah olduğu kadar üzücü; üzücü olduğu kadar kara bu kupalar...

Anlı şanlı Galatasaray’ın, zafer nişaneleriyle dolu müzesinde üzerinde “2018-2019 sezonu” yazan 2 KARA KUPA olacak... Ne hazin değil mi... Ali Sami Yen’lerin, Metin Oktay’ların, Coşkun Özarı’ların kemiklerini sızlatacak kadar kara hem de o kupalar...

Dokunduğunda elini bile siyaha boyayacak kadar kara hem de...

Ne gerek vardı, neden böyle oldu, kim istedi, kimler bu iş için tetikçiydi, kimler kiralıktı, kimler katildi bilmiyorum...

Ama ortada koskoca sezona sığdırılan hem lig hem de Türkiye Kupası cinayetleri varken, o kupaların yüz ağırtmasını beklemek, o kupaların onur ve gurur vermesini beklemek de ne yazık ki mümkün görünmüyor...

Her şey, 3 maçtaki “hakem karararıyla” karardı... GalatasarayBeşiktaş maçında Bülent Yıldırım, Rizespor Galatasaray maçında Serkan Çimen ve Türkiye Kupası finalinde Akhisarspor maçında Suat Aslanboğa da o kupalarla birlikte tarihe birer “kara leke” olarak geçtiler bile...

3 maçın ikisinde “Galatasaray atana kadar penaltı serisi”yle karşılaştık hepimiz... Birini kaçırınca, ikincisinin verildiği penaltı mermileriyle rakipler yerle bir edildi...

Beşiktaş maçında “mide bulandıran küçük sinek” misali bir “yanlış taç” ile Beşiktaş “taca atılıp” Galatasaray hakem kucağında şampiyonluğa uğurlandı...

Kimsenin içine sinmedi tabii... Ama mesele sadece “içe sinmemek” kadar basit değildi... Onca kulübün yaptığı transferler, onca kulübün sezon boyu akıttığı terler, onca kulübün 34 hafta boyunca yaptığı harcamalar, verdiği primler ve aklınıza gelebilecek ne kadar “helal emek” varsa, hepsi 3 maçta, 3 hakem eliyle çöpe atıldı gitti...

Bu hazin tabloyu Galatasaray mı istedi?...

Hiç sanmıyorun...

Ama haktan, adaletten, eşitlikten, centilmenlikten, emekten ve terden yana olan hiç kimse bu tablo karşıında “acı acı gülümsemeden” edemedi...

Ali Sami Yen’de yarın ligin finali niteliğinde bir maç oynanacak...

Hayır!... Oynanmayacak...

O maçın sonucu da “perşembenin gelişinin çarşambadan belli olduğu kadar” belli...

Hatta o maçı bile oynatmayın...

Gerek yok...

Galatasaray’a hakem eliyle verilen Türkiye Kupası’ndan sonra, Süper Lig Kupası’nı da aynı müzeye taşıyacak “karanlık güçler” varken ve varlıkları bu kadar ortadayken ve “tetikçi hakemlerin” yüzü bile kızarmazken, bu lige bir onur bahşetmek ne yazık ki mümkün değil...

Ben, o kupaların yüzünü bile görmek istemiyorum... O kupayı kaldıran futbolcuları da, o kupanın taışınacağı müzeyi de görmek istemiyorum...

Bu sezon, 60 yıllır Türk futbolunun KARA SEZONU’dur ve Galatasaray müzesindeki o iki kupa da KAPKARA’dır...

Çamaşır suyuna batırsanız, onları ağırtamazsınız...

Bir spor adamı olarak, çok utanıyorum, çok üzgünüm, çok öfkeliyim... Hem de çok.... 

İnanıyorum ki, Galatasaray Kulübü de camiası da bu “gereksik ve tatsız” durumdan rahatsızdır...

Keşke Atatürk, ZEKA, ÇEVİKLİK VE AHLAKI, sadece Türk sporcusunda aramasaymış... Çünkü Türk futbolunda bu hasletlerini yitirmiş o kadar çok “kirli el” var ki... Anlatamam!

O kupa buraya gelecek!..

2012 yılında Dünya’nın “en yeşil şehri” seçilen İspanya’nın Vitoria Gasteiz kenti, Türk basketbol tarihinde hem bir “ilk”e hem de büyük bir “onur”a evsahipliği yapıyor...

Avrupa’da basketbolun en büyük ve en önemli organizasyonu olan THY Avrupa Ligi’nin ilk 4’ü bu hafta sonu kozlarını paylaşacak ve 4 büyük kulüpten biri o “muhteşem” küpayı müzesine taşıyacak...

Bu yazı yayına hazırlandığı saatlerde Fenerbahçe Beko ile Anadolu Efes, Final Four’da karşı karşıya geliyorlardı... Türk sporunda ilk kez böylesine büyük bir organizasyonda iki takımın ilk dörde kalması tabii ki hepimiz için derin anlamlar taşıyor...

Fenerbahçe Beko mu kazandı dün Anadolu Efes mi kazandı, çok önemli değil, bilmiyorum...

Ama bildiğim bir şey var; bir Türk takımı yarın CSKA Moskova-Real Madrid maçının galibiyle final için parkeye çıkacak...

Avrupa’nın tamamında hatta Dünya’nın birçok ülkesinde gözler, bu maçta olacak...

Ben, onu bunu anlamam...

Yarın oynanacak finalden sonra o kupanın Türkiye’ye gelmesinden çok istediğim bir şey yok... Zor, yorucu ve uzun bir yolculuktan alınlarının akıyla çıkmış Türk takımlarından biri bize bu onuru mutlaka yaşatacak, yaşatmalı...

O kupa buraya gelecek, o kadar... Benim buna inancım tam..

Futbolda eleğin altı, üvey!..

FARKINDA mısınız, değil misiniz bilmiyorum ama, Anadolu kaynıyor...

Türkiye 2. Ligi, 3. Ligi plaf off maçlarının yanı sıra BAL Ligi’nde de Play-Out maçları soluk kesti, kesmeye de devam ediyor...

Ama ne yazık ki, Türk futbolunu yönetenler, “eleğin altı”yla yeterince ilgili değil... Aslında koca koca şehirler için “ölüm kalım mücadelesi” anlamı taşıyan, binlerce futbol tutkununu kendi şehir takımlarının peşinden sürükleyen Anadolu futbolu, üvey evlat bile olamıyor...

Birkaçı dışında bu maçları yayınlayan yerel televizyon kanalları bile yok...

Oysa, orada tam bir heyecan fırtınası, tam bir can pazarı yaşanıyor... Türk futbolunun temelini oluşturacak futbolcular da onlara sevdalı altyapı adayı minicik futbol aşıkları da orada, o pazarda çırpınıyor...

Yayıncı kuruluştan gelecek paralara kendini endekslemiş bir Futbol Federasyonu ve yine yayıncı kuruluşun “işine gelecek şekilde” üst ligleri dizayn etmeye çalışan Türk hakemliği kendi “görev alanında” öylesine meşgul, öylesine plan içinde ki, gözleri başka bir şey görmüyor...

Bu anlayıştaki bir Futbol Federasyonu, Türk sporunun temeline ışık tutmaktan, onlara yol ve yön gösterici olmaktan tamamen soyutlamış kendini...

Yazık...

Türk futbolunun geleceğini kurgulayan hiçbir çaba yoksa, bu ülkede futboldan söz etmenin sanıyorum çok bir anlamı da yok...

Allah Futbol Federasyonu’nu ıslah etsin... Ne diyeyim!..