“Sofradan en fazla payı alanlar, bize kanaatkâr olmayı öğretiyor. 
Karnını doyuranlar, açlara seslenip
Gelecek güzel günlerden bahsediyor.” der
Bertolt Brecht

"Gelecek güzel günlerden" bahsetmek, 

Açlık çekenler için bir teselli midir, yoksa bir aldatmaca mı? 

Bu sorunun cevabı,

Toplumsal yapının ne kadar değiştiğiyle doğrudan ilişkilidir. 

Sofradan en büyük payı alanların, 

Daha azıyla yetinmeyi öğrenmeleri gerekir ki

Ancak o zaman kanaatkârlık,

Bir zorunluluk değil, bir seçim olabilsin

Sofradan en büyük payı alanlar, kanaatkârlık dersi veriyor(!)

Peki, bu çelişkili tablo

Toplumsal adalet ve dayanışma için ne anlama geliyor?

***

Özellikle ekonomik zorlukların arttığı dönemlerde, 

"Azla yetinmek bir erdemdir" mesajı verenler genellikle 

Azla yetinmek zorunda olmayan kişiler oluyor. 

Televizyon ekranlarında, kürsülerde

Sosyal medya paylaşımlarında ...

Sıklıkla  bu tür söylemlerle karşılaşıyoruz. 

Bol çeşit ve bolluk içindeki sofralardan verilen bu mesajlar, 

Açlık sınırının altında yaşayanlar için ne kadar anlamlı olabilir?

Toplumun en yoksul kesimi,

Hayat mücadelesinde bir lokma ekmek için uğraşırken, 

Karnı tok olanların "Sabredin, güzel günler yakında" gibi söylemleri, 

Zamanla bir alay konusu haline geliyor. 

Bu tür yaklaşımlar,

Yalnızca toplumdaki uçurumu derinleştirmekle kalmıyor, 

Aynı zamanda güven sorununu da beraberinde getiriyor.

***

Adalet, bir toplumun huzur içinde yaşamasının temel taşıdır.

Ancak adalet, yalnızca yasalarla değil,

Toplumsal algılarla da şekillenir. 

Sofradan en fazla payı alanların,

Kalanlarla yetinmeyi başkalarına tavsiye etmesi, 

Adalet algısını kökten sarsıyor. 

İnsanlar, hayatın yalnızca bir kesimin

İmtiyazına açık bir oyun olduğuna inanmaya başladığında, 

Toplumsal çatışma kaçınılmaz hale geliyor.

Bu tablo, yalnızca bireysel seviyede değil, 

Ulusal ve uluslararası ölçekte de görülüyor. 

Zengin ülkeler, kaynaklarını artırırken

Yoksul ülkelere daha az tüketmeyi öneriyor. 

Büyük şirketler, kârlarını maksimize ederken

Çalışanlardan fedakârlık bekliyor. 

Bu çifte standart,

Modern dünyanın temel problemlerinden sadece  biri …

***

Toplumsal güveni ve dayanışmayı yeniden inşa etmenin yolu,

Samimiyetten geçiyor. 

İhtiyacı olmayan birinin paylaşımı teşvik etmesi, 

Ancak bunu bizzat örnekle göstermesi halinde anlam kazanır. 

Sözde dayanışma mesajları yerine,

Fiili bir adım atmak gerekiyor. 
Örneğin, kazancın belirli bir kısmını yoksullarla paylaşmak,

Gıda israfını azaltmak için kolektif projeler geliştirmek

Veya gerçekten ihtiyaç sahibi olanlara destek vermek,

Toplumun yaralarını sarabilir.

Ayrıca, açlıkla mücadele eden kesimlere

Sürekli olarak "sabır" ve "kanaatkârlık" öğütlemek yerine,

 Sistemin daha adil çalışmasını sağlayacak

Ekonomik reformlar yapılmalıdır!  

İnsanlar, kendilerini değerli hissettiklerinde,

Dayanışma ve fedakârlık gibi değerleri içselleştirirler.

Eğer bir sofrada gerçekten adalet sağlanacaksa, 

Herkesin o sofradan hakkı kadar pay alması sağlanmalıdır.

Paylaşmak, yalnızca bir kelimeden ibaret değil,

Bir eylem biçimi olmalıdır. 

İnsanları kanaatkâr olmaya çağırmadan önce, 

Kendi israf alışkanlıklarınızı sorgulayınız! 

Gerçek dayanışma, sofradaki payı adilce eşitleyerek başlar!