ATATÜRK'ün anılarını okurken, O'nun ileri görüşlülüğüne bir kere daha hayran kaldım. O, yıllar öncesini görüp Türk dünyası hakkında yöneticileri uyarırken, ondan sonra gelenler AB kapılarında sürünüp Türk dünyasını unuttular.

Bir insanın 1936 yılında henüz İkinci Dünya Savaşı bile çıkmamışken, 'Göreceksiniz, 60 yıl sonra Rusya 60 parça olacak' diyebilmesi için, mutlaka Atatürk gibi bir dahi olması gerekir.

1936 yılında Çankaya'daki yemeklerinden birinde yine yurt ve dünya sorunları tartışılıyordu.

Konuklardan bazılarının Rusya'nın askeri, sosyal ve ekonomik alanlardaki başarılarından övgüyle söz etmelerini sabırla dinleyen Atatürk, sonunda dayanamadı ve yemeği bırakıp, masanın üzerindeki meyve dolu tabağı eline aldı, yere atacakmış gibi yaptı ve sofradakilere şunu sordu:

'Bu tabağı eğer yere bırakırsam kaç parça olur?'

'Kırk parça olur Paşam' dediler.

'Bilemediniz' diyen Atatürk, devam etti:

''Biraz sabredin...Yurtta Sulh, Cihan'da Sulh'a sarılın. Çünkü 60 yıl sonra Rusya 60 parça olacak.

Bu nesil Bolşevik ihtilali yaptı. Kan kussa, kızılcık yedim der. Oğulları da babalarının istikametinde gider.

Ama ondan sonraki nesil Rusya'yı 60 parçaya böler...'

1933'TEKİ UYARI...

ATATÜRK'ün, 29 Ekim 1933'te Ziraat Bankası lokalinde yaptığı konuşmada da tarihe ışık tutacak niteliktedir:

'Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir.

Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat, yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez.

Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya - Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir, ufalanabilir.

Bugün Rusya'nın elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni dengeye ulaşabilir.

İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak... Dil bir köprüdür. İnanç bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarih"miz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.'

Atatürk bu sözleri söyledikten tam 57 yıl sonra, yani 1990'da Sovyetler Birliği dağıldı. Bir lider 57 yıl sonrasını nasıl görebilir?

Buna sadece 'sezgi gücü', diyemeyiz. Buna 'derin tahlil yeteneğinden kaynaklanan uzak görüşlülük' demek daha doğru olur. Atatürk, ''Yolunda yürüyen bir yolcunun, ufku görmesi kafi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi lazımdır'' diyen bir liderdi.

HÂLÂ UYUYORUZ..

ATATÜRK'ün ölümünden sonra, dış Türkler'le ilgili her duyarlılık 'Turancılık-Irkçılık' olarak görüldü ve suç sayıldı. Komünizmin inim inim inlettiği esaret altındaki Türkler'le dil, din ve tarih bağlarımızın sağlam tutulmasını isteyen aydınlar tutuklandı, işkence gördü, vatana ihanetle suçlandı.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasına, Kafkasya ve Orta Asya'daki Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığa kavuşmasına da bu nedenle hazırlıksız yakalandık. Onların bizi 'örnek ülke' görmelerine bile karşılık veremedik.

Bu konulara Atamızın değinmesine karşın, Türk Dünyası da bizden umut beklediği halde, biz hâlâ uyuyoruz. Avrupa Birliği kapılarında sürünüyoruz.

Bakın o kafaları Gazi Mustafa Kemal 6 Mart 1922, Büyük Millet Meclisi konuşmasında nasıl uyarıyor:

"Efendiler,

Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık, Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için, mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre uygun yapmak, yürümek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatiyle, ecnebilerin planlarıyla yükseltilebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir."

Başka söze gerek var mı?