AKP Hükümeti tıpkı türban gibi Patrikhane'yi de gündeme taşıdı. Başbakan Erdoğan'ın, Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis'le görüşmesinde 'Ortodokslar'ın iç sorunu' diyerek yeşil ışık yaktığı 'ekümenik' tartışmalarını Dışişleri Bakanı Ali Babacan da, doğruladı. Öyle anlaşılıyor ki Hükümet, Papaz Okulu'nu açmakla kalmayacak, Patrikhane'ye de ''Vatikan statüsü'' de verecek.

Lozan'da, İngiliz diplomatı Lord Kurzon'un ısrarlarıyla, 'Ruhani alanda etkinlik göstermesi koşuluyla' Patrikliğin İstanbul'da kalmasına, yoksa Aynaroz Adası'na aktarılmasına karar verilmişti.

Patrikhane ile ilgili görüşmeler, Lozan Antlaşması'nın müzakere zabıtlarında kalmış, antlaşma metninde Patrikhane ile ilgili özel bir hüküm yer almamıştı. Buna göre, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, siyasi görev ve imtiyazları bulunmayan, sadece İstanbul Rum azınlığına yönelik dini faaliyet gösteren, Türk yasalarına tabi dini bir kuruluş olarak düzenlenmişti Ama bugün, Lozan'ı delmek isteyenlerin başında Fener Rum Patrikhanesi geliyor.

BARTHOLOMEOS NE İSTİYOR?

22 Ekim 1991'de Fener Rum Patrikliği görevine getirilen Bartholomeos ise Atatürk'ün 'Patrikhane bir fesat ve ihanet ocağıdır' sözünü kanıtlarcasına, bütün ihanet planlarını bir bir hayata geçirmeye çalışıyor. Bunların başında 'ekümenik' iddiası var. ABD ve AB'nin de desteğini alarak, yaklaşık 320 milyon Ortododoks'un lideri olmak, Patrikhane'ye de Vatikan tipi bir statü kazandırmak istiyor.

Bu amaçla uzun süredir 'Yeni Roma'nın ve İstanbul'un Başpiskoposu ve Evrensel Patriği' sıfatını kullanıyor. Makam otomobilinin plakasında da EB (Ekümenik Bartholomeos) harfleri yer alıyor. Patriğin ikinci amacı, 1971 yılında kapanan Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını sağlamak.

KİN KAPISI'NIN HATIRLATTIKLARI
 
HÜKÜMET, Patrikhane'ye ve ekümenikliğe yeşil ışık yakarken Patrikhane'deki ''Kin kapısı''nın hikayesi Türk düşmanlığının bir belgesidir.

'Önünde bir Türk büyüğü asılmadıkça asla açılmayacağı'' söylenen bu kin kapısı neden kapalıdır?

Bugün itibariyle 187 yıldır kapalı tutulan kapının hikâyesine kısaca değinmekte yarar var: 1821 yılının başlarında bir Osmanlı toprağı olan Mora'da Rumlar isyan çıkarır. Devrin padişahı İkinci Mahmut, dönemin Fener Rum Patriği Grigoryus'tan isyanın bastırılması için destek ister. Sadrazam Benderli Ali Paşa, Patrik'in destek vermek bir yana, Rus Çarı Aleksandr'la işbirliği halinde isyanı daha da kışkırttığını tespit eder.

Patrik Grigoryus, Patrikhane'nin kapısına kurulan darağacında asılır. Dönemin Patrikhane yönetimi, Grigoryus'un intikâmı alınana kadar orta kapıyı kapalı tutmaya karar verir. Patrikhane yönetiminin bu kararından haberdar olan Türk devlet yetkilileri, buna bir misilleme olarak, Patrikhane'nin bulunduğu sokağın adını "Sadrazam Ali Paşa" koyarlar. Bu kapı hâlâ kapalıdır.

Türk tarihi; azınlıkların bir kaç hizmetine karşılık binlerce ihanetiyle dolu bir ibret vesikasıdır.

ATATÜRK'ÜN UYARISI

GÜNÜMÜZDE de birçok mülk edinmeye çalışan Fener Rum Patrikhanesi'nin faaliyetlerine dikkat çeken Atatürk 'Memleketimizde nifak tohumları eken Patrikhane'yi topraklarımız üzerinde bırakamayız uyarısında bulunmuştu

Atatürk'ün Hakimiyet-i Milliye'ye 20 Ocak 1923'te verdiği röportajda "Patrikhane bir fesad ve hıyanet ocağıdır'' diyor ve ekliyordu: ''Bir fesad ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan İstanbul Rum Patrikhanesi'ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebebler gösterilebilir? Türkiye'nin, Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesad ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali'nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye, şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir."

BU NE SEVGİ...
 
PATRİKHANE'nin ve başındaki patriğin statüsü Lozan'da ve laik Cumhuriyet'in Anayasası başta olmak üzere ilgili yasalarıyla belirlenmişti. Genç cumhuriyetin Patrikhane ile ilgili en önemli düzenlemesi Osmanlı dönemindeki başına buyruk özerkliğine ve evrensel bir dini merkez olma durumuna son vermek olmuştu. Hatta Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Patrikhane'nin Vatikanlaşmasını engellemek için 1936 yılında bir beyanname yayınlayarak; Patrikhane başta olmak üzere azınlık cemaat vakıflarının ellerinde bulunan bütün malları tespit edip, kamulaştırmayı amaçlamıştı. Cemaat vakıflarının, beyannamelerinde yer alan mallar dışında başka mal sahibi olmalarını da yasaklamıştı.

Ne var ki Mustafa Kemal Atatürk'ün hayata veda etmesinden sonra başa geçenler asla O'nun çizgisinden gitmediler.1948'den başlayarak Atatürk'ün bir "fesad ve hıyanet ocağıdır" dediği yere AKP de tam bağımsızlık verme peşinde. Ne diyelim... Dostlukları hayırlı olsun.