BÜYÜK Ortadoğu Projesi hala yürürlükte. Çin sınırından Fas'a kadar varan koridorda yeni bir dizayn hamlesini bilmeyen yok.
Arap baharı, demokratikleştirme, ekonomik ve sosyal yaptırımlar, ABD'nin Avrupa Birliği'ni sıkıştırması, İsrail'e şefaat ve yeni plan İran ile Basra ülkeleri arasındaki karışıklık.
Amaç İslam ülkeleri, petrol ve su. Gelinen nokta Trump'ın kimsenin anlayamadığı hamleleri.
Önce Çin ekonomi kompleksiyle dolar oyunu. Bu oyundan Türkiye nasibini aldı. Rahip krizi, Zarrab, Halk Bankası, Fettullah Gülen himayesi, iki bakanımıza yaptırım, Sayın Erdoğan'ın korumalarıyla ilgili girişim, ortaklığımızı kapsayan uçak meselesi, Rusya ile füze anlaşması...
 
Bunların hepsi sıkıntılı konu başlıkları iken Münbiç çıkmazı, ABD'nin Suudi Arabistan ile PYD-PKK'ya silah donanımı ve Fırat'ın doğusu sorununda çözümsüzlük. 
Sayın Erdoğan bu süreci iyi yönetti. Soğuk kriz aşıldı gibi. Dolar düşüşte. Paris görüşmesi umut verecek. Karşılıklı telefon trafiği, ilişki tazeliğini müjdeler gibi.
Ancak İran'a başlatılan yaptırım yine bizi çok yakından ilgilendiren bir konu.
İran ile sıkıntılar yaşasak bile asırlardır yumak içindeyiz. Osmanlı bile İran'ın üstü ve altından genişlemiş. Kafkasya ve Basra yollarına ilerlenilmiş. İki ülkede asırlardır birbirlerine kırmızı çizgilerini oluşturmuşlar.
Türkiye, İran, Pakistan paktını hatırlayalım.
 
Güney Azerbeycan olarak bilinen 25 milyon İran Azerisi ile olan yakınlığımızı ve sınır komşumuz olarak sosyo ekonomik ilişkilerimizi unutmayalım. İran'dan gelen turist ve bavul ekonomisi için Van ve yakın iller önemli bir örnek.
En önemli konu ise Tüpraş. İran ile hayati petrol anlaşmamız var. İthal edilen ham petrol Tüpraş'ta işleniyor. Türkiye'ye gösterilecek olan muhafiyet 6 aylık bir süreci içerirse bu yetmez. Zaten ilk planda petrol ithalatının yüzde 50'ye çekilmesi isteniyor.
 
Muafiyette kalan Hindistan, Çin, Japonya ve Güney Kore zaten petrol alımını yüzde 30 düşürdü. ABD ile ekonomik çatışmazlıktan çekinen bu dört ülke zamanla alımı yüzde 50'ye çekeceklerini ifade ediyor.
Almanya, İngiltere, Fransa ise İran'a siyasal olarak destek veriyor. Nükleer konusunda sorun yok. Ama ekonomik olarak İran'daki şirketlerini çekmeye başlayarak ister istemez yaptırıma yarım yamalak ayak uyduruyor.
ABD 40 yıl önce İranlı öğrencilerin Tahran Büyükelçiliği'ni basarak 444 gün boyunca 60 vatandaşının esir alınmasıyla ilişkiyi dondurmaya başlamıştı. 
40 yıldır İran ürünleri yasaklandı. 12 milyar dolarlık İran mal varlığı donduruldu. İran resmen terör destekçisi ilan edildi. Tüm ihracat ve ithalat yasaklanırken ABD kongresi İran'ın nükleer faaliyetlerinin engellenmesini içeren tek taraflı yaptırımı onayladı.
 
Amaç İran'ı masaya oturtmak ve taviz üstüne taviz almak. 2016'dan bu yana yabancı yatırımcı almadığı için zaten ekonomisi sıkıntılı olan İran, en büyük zenginliği petrol satamaması ve ticari faaliyeti yapamamasıyla ekonomisi çöker. Trump Kuzey Kore gibi İran'ı da masaya istiyor. Basra'da, Suudi Arabistan, BAE, Suriye, İsrail etkinliği var.
KKTC karasularında Türkiye'nin enerji arama isteği Trump'a bir başka koz. Sisi'yi de destekleyerek Mısır gücünü de katan ABD bu yaptırımı sağlayabilecek donanımı yeterli buluyor.
 
Eskiden Saddam, Esad, Taliban kaygıları vardı ABD'nin. Şimdi Suudi Arabistan, İran problemini bir avantaj gibi görüyor. 
Yine gelelim Tüpraş'a. Dev bir yatırımımız. Bile bile bu kış öncesi lades diyemeyeceğimiz bir soruna doğru gidiyoruz.
İran bahane. Körfez, İsrail, petrol, su ve Büyük Ortadoğu projesi yeni dizayn hamlesinin bir başka adımı bu girişim.
İran'ın ekonomik krizi ilk planda Türkiye'yi bire bir etkileyecektir.
 
ABD'nin bu çıkarcılığı, öfkesi, yaptırımları ile yalnızlığa doğru açtığı yelkenini rüzgarla dolma isteği kendisinin bileceği iştir. 
Dünya bu gidişe hangi pencereden bakacak, göreceğiz. Ama bizim penceremiz açık kalmayacak gibi. İşte bu nedenle Sayın Erdoğan - Trump görüşmesi bulunduğumuz coğrafyayı da çok etkileyecektir.