DİPSİZ bir kuyudur hukuk... Her ne kadar kitaba, kurala bağlı esaslar dahilindeyse de pratik uygulamaları da olacaktır. ‘Kitabına uydurmak’ deyimi bu olsa gerek. Pratik uygulamanın kurala yansıması. Kim bilir, hukukçu arkadaşlarımın bile hukuksal sorunlar ile boğuştuğunu bilirim. Adalet bu. Karmaşık halde bile asıl olan gerçeğe ulaşmak olmalıdır. Asgarisinden taraflar arasındaki sorunu saptayabilmektir. Hukuk bunun için gereklidir. Herkesin kendine göre haklı olduğu bir dünya olamaz. Mutlaka birinden biri haklı bulunacaktır. Şimdi Ankara’daki sorun ile ilgileniyoruz. Büyükşehir belediye başkanı adayı Mansur Yavaş’ın avukatlık yaptığı dönemde, 600 bin dolarlık senedin tahsili için ihtilafa düştüğü Necmettin Kesgin’in şikayeti üzerine hazırlanan bir iddianame var. 2017 yılında yapılmış bu şikayet. Mükerrer tahsilat yapılmaya çalışıldığı için görevi kötüye kullanmak, attığı mesajlar nedeniyle kişilerin huzur ve sükunetini bozmak suçları söz konusu. Üstelik senedin sahte olduğu da iddia ediliyor.
28 dava daha var
Mansur Yavaş da karşı tarafı mahkemeye vermiş. Ve 2018 yılında 6.5 yıllık hapse mahkum ettirilmiş. Aralarında 28 dava daha var. Nereden bakarsanız bakın karmakarışık bir iş. İşin aslını kimsenin bilmesine imkan yok. Taraflardan birisi itiraf etmedikçe veya şikayetini geri çekmedikçe, uzadıkça uzayacak bir dava zinciri gibi... Kaldı ki kamu davası içeren husus var mı, ki, o da ayrı bir konu. Senet hangi işin karşılığı? Bilmiyoruz. Arabuluculuk mu, borç mu? Ücreti vekalet mi, iş bitirişi mi? Bilinmiyor. Ortada sadece Mansur Yavaş ile Kesgin isimli şahıs var. İş kolu yok. Kurum adı yok. Ana kapital sahibi belli değil. Bunlar gizlilik de içerebilir. Bu özetten sonra Mansur Yavaş’ın açıklamasını bekledik büyük bir merakla. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in ithamından 24 saat sonra yapılan bilgilendirmeden de bir şey anlayamadık. Sadece hukukçular tahmin edebilir konunun kayda değerliliğini veya kayda değer olmadığını. Esasa yönelik tahmin edici, seçmenin anlayacağı bir üslup içinde savunma olmadı bu. Elbette Ankara Batı Cumhuriyet savcısının iddianamesi söz konusu. İki yıl sonra bu iddianamenin kabulü ile birlikte yasal süreç başladı. Zaten devam etmekte olan bir durum var ortada.
Korku abidesi çıkar
Bu onlar arasındaki sorun ancak seçmeni de çok yakından ilgilendiriyor. Ömer Çelik’in ithamları artık Mansur Yavaş’ın karşısında ayna gibi duracak. Seçimi ve seçilmesini etkileyecek bir durumun olup olmadığını bilemeyiz. Yüksek Seçim Kurulu’nca alınmış bir temiz kağıdı var ortada. Geriye mahkeme süreci ve sonucu kalıyor. Yargıtay aşamasıyla birlikte ne kadar süre alır, bu da bilinmezler arasında. Mansur Yavaş seçilemezse duruşmalar ve sonuç alelade bir hal alır. Ama seçilirse karşısına öcü gibi duracak bir korku abidesi çıkar. Olumlusunu düşünsek bile kazanılan seçim, hakların yitirilmesine neden olabilir mi bilmeziyle bekleyeceğiz. Peki seçim ortamı sırasında böyle bir hukuki boyut, Mansur Yavaş’ın durumunu etkiler mi? Etkiler elbette. Moralini etkiler. Savunma refleksi oluşur. Her yerde karşısına bu soru çıkar. Yanıt verme durumunda kalır. Yorulur. Bir de bu işle uğraşmak zorunda kalır. Olur da olur. Sandığa yansımasa da bilinmezler arasında kalacaktır. 18 gün sonra bu sorunun yanıtı kendiliğinden zaten ortaya çıkacaktır. Havaya girmiş, kararını vermiş vatandaşın tavrı başka, kararsız vatandaşların tavrı başka olur. Mansur Yavaş programlı seçim çalışmalarının yanı sıra dava sürecine de yer verecektir artık mitinglerde. Çünkü karşı taraf cepheyi yardı ve gündemi oluşturdu. Devamı gelecektir. Yavaş kendisini savunmak zorunda kalsa bile senet başlıklı konu istese de gündemden düşemez. Ankara başkanlığı için senet içerikli daha çok konuşmalar dinleriz. Laf elbette uçar. Ama evrak konuşur. Evrak ketumdur. Ha deyince ortaya çıkmaz. Lafını edebilmek için zamana ihtiyaç olacak. Evrak gerçeğinin zamanlaması seçim zamanlamasının çok ötesinde kalacağından, bu 18 gün kıymetlidir. Kalan zamanı kullanabilene...