Yıldızsız bir geceydi
Bir dağ çiçeği gibi şimdiden hasretteydim sürgündüm çok uzaklardaydım,
Ve gözlerindi sürgün sebebim..
Çok çabuk çekildin hayatımdan
Kaderle el eleydin,
Bense kederle sarhoş...
Yarım kalmıştı hikayemiz
Göçmen kuşları gibi gelip geçtin bu şehirden
Belkide hayatımdan
Duymadın haykırışımı, acılarımı,
Benimsin sanmıştım uçtun avuçlarımdan
Tutamadım, gitmede diyemedim
Olamadın bir yıldızın kayışı kadar hayatımda
Zaman çok kısaydı bizim için
Yetmedi gözlerimizden yaşı silecek kadar
Nede elveda diyebilecek kadar...
Makber...
Eyvah! .. Ne yer, ne yar kaldı,
Gönlüm dolu ah ü zar kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim o haksar kaldı,
Bir kuşede tarumar kaldı.
Baki o, enis-i dilden eyvah!
Beyrtt’ta bir mezar kaldı.
Çık Fatıma, lahdden kıyam et,
Yadımdaki halime devam et!
Ketmetme bu razı, söyle bir söz,
Ben isterim ah öyle bir söz! ..
Güller gibi meyl-i ibtisam et,
Dağ-ı dile çare bul, meram et! ..
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle
Eyyam-ı hayatımı tamam et! ..
Ya Rab, öleyim mi neyleyim ben..
Ayrı yaşayım mı sevdiğimden..
Verdin bana böyle bir musibet,
Ettin beni düşmen-i muhabbet.
Ya bir kulu sevmiyor musun sen..
Ya böyle bir ölüm değil mi erken..
Hiç bulmamak üzre gaib ettim,
Mecnun gibi ben onu severken.
Her yer karanlık pür-nur o mevki..
Mağrib mi yoksa makber mi ya Rab!
Ya habgah-ı dilber mi ya Rab,
Rüya değil bu ayniyle vaki.
Kabrin çiçekten bir türbe olmuş,
Dönmüş o türbe bir haclegahe,
Bir haclegahe dönmüşse türben
Aç koynunu aç maşukanım ben.
Sen öldün, ölüm güzel demektir,
Ölsem yaraşır gamınla her gün.
Abdülhak Hamit Tarhan