Mevlana Hazretleri buyurur...
‘’Gönül namazı kılmayan, namaz ehli olmayan kimseyi; öfke rüzgarı, şehvet rüzgarı, hırs rüzgarı kapıp götürür.
Şehvete kul köle olan kişi ise, Allah indinde, alınıp satılan kölelerden daha değersizdir.’’ Gönül namazı, tadil-i erkan ve huşu içinde, gönlü Allah’a vererek kılınan makbul namazdır.
Heva ve hevesinin esiri, nefsani arzularının kölesi oldukları için ‘’gönül namazı’’ kılabilme şerefinden mahrum kalanlar, bu dünyada zevk u safa içinde saltanat bile sürseler, Mahşer’in dilencileri olacaklardır. Şu hadise, bu hakikati ne güzel izah etmektedir: ‘’Rasalullah Efendimiz bir gün Medine-i Münevvere’deki çarşılardan birine uğramıştı. Çarşıda siyahi bir köle müzayede ile satılıyordu. İslam’la şereflenmiş olan bu köle:
Beni alacak olana bir şartım var, diyordu. Alıcılardan biri:
‘’Nedir o şart’’.. diye sordu.
Köle: ‘’Farz namazlarımı Rasulullah’ın arkasında kılmama mani olmayacaksın’’, dedi. Adam bu şartı kabul ederek köleyi satın aldı. Allah Rasulü o köleyi hep farz namazlarda görürdü. Bir gün yine bakındı, fakat o köleyi göremedi.
Kölenin efendisine:
‘’Hizmetçin nerede’’ diye sordu.
Adam:
‘’Ey Allah’ın Rasulü, o, hummaya yakalandı’’, dedi. Rasul-i Ekrem ashabına:
‘’Kalkın, onu ziyarete gidelim’’, buyurdular. Birlikte kalktılar ve şifa dilemek için ziyaretinde bulundular. Peygamber Efendimiz birkaç gün sonra yine: ‘’Hizmetçinin hali nicedir’’.. diye sordular.
Adam bu defa:
‘’Ey Allah’ın Rasulü, onun ölümü yakındır’’, cevabını verdi.
Bunun üzerine Efendimiz, kalkıp o kölenin yanına gittiler. Bu sırada köle vefat etti. Onun techiz ve tekfinini Rasulullah Efendimiz üstlendi ve götürüp defnetti.’’
Ashab-ı kiram, bu durumu bir hayli garipsediler.
Muhacirler:
‘’Biz, vatanımızı, mallarımızı, ailelerimizi terk edip buraya geldik; hiçbirimiz Rasulullah’tan şu kölenin gördüğü iltifatı, hayatında, hastalığında ve ölümünde görmedi’’ dediler.