Nur Dağı İslam tarafından Muhammed'in ilk vahyi aldığı yer olarak kabul edilmektedir.
İslam'a göre İsmail'in soyundan geldiği düşünülen ve şehrin en soylu ailesi olarak görüldüğüne inanılan Kureyşoğulları'na mensup olan Muhammed 571'de burada doğmuştur.
İslâm dinine göre 40 yaşına kadar burada yaşadıktan sonra Mekke yakınlarındaki Hira Mağarası'nda Kur'an kendisine indirilmeye başlanmış ve yine İslamiyete göre en son ilahi din olarak kabul edilen İslam'ı bu şehirde açıklamıştır. İslamiyeti kabul etmeyen Mekkelilerle ve özellikle şehrin ileri gelenlerine karşı 13 yıl boyunca mücadele etmiş, ancak 622 yılında kendisine karşı bir suikast girişimi yapılacağını öğrenmesinin üzerine Ebu Bekir ve Muhacirunlar ile gizlice evini terkederek Mekke'den Yathrib (günümüzde Medine) şehrine göç etmiştir.
Uzun yıllar Medine'de yaşadıktan sonra, Bedir Savaşı, ve Hendek Muharebesi gibi savaşların kazanılması ile güçlenen Muhammed, 630 yılında 10,000 asker ile şehre girmiş ve şehir savaşmadan teslim olmuştur. Şehrin ele geçirilmesinden hemen sonra tüm pagan kültürünün ve dininin simgeleri Müslümanlar tarafından yok edilmiş, şehir islamize edilmiş ve en kutsal şehir olarak ilan edilerek Hac merkezi haline getirilmiştir.(Mekke'nin fethi)
Halifeler devri:
Mekke, halifeler dönemi'nde siyasi yönden sakin bir devir yaşadı.
Bu dönemde su baskınlarına uğrayan Kabe için halifeler Ömer ve Osman zamanında çalışmalar yapılarak şehrin yüksek kesimlerine setler inşa edildi.
Emeviler devri:
Emeviler devrinde şehrin imarına hız verilmiştir. Bu dönemde selleri kontrol altına alıp yönünü değiştirmek için büyük kanallar kazılmıştı. Ayrıca, halife Ömer tarafından başlatılıp I. Velid zamanına kadar devam eden istimlaklar ile Kabe'nin çevresindeki saha büyütüldü. Muaviye, kuyular açtırıp suların toplanması için bentler yaptırmış, kurduğu sulama sistemi ile tarıma elverişli sahalar oluşturmaya çalışmıştı.
Yine Emeviler devrinin I. Velid zamanında Mescid-i Haram'ın projesi hazırlandı. Bu proje için Suriye ve Mısır'dan mimarlar getirtilerek günümüzde dünyanın en büyük camisinin inşasına başlandı.
Mekke, Emevîler zamanında bazı siyasi olaylar nedeniyle saldırılara uğramıştır.
Yezid'in haksız bir şekilde halifeliğe getirilmesini kabul etmeyen Abdullah ibn Zübeyr mücadelesini Mekke'den yürütüyordu.
Bu durum, Suriye ordusunun Hicaz'a gönderilmesine ve Mekke'nin kuşatma altına alınmasına sebep olmuştu. Abdullah İbn Zübeyr bu orduyu mağlup etmiş ve komutanlarının çoğunu da esir almıştı. Daha sonra Mekke'yi tekrar kuşatan Yezid'in ordusu, onun ölüm haberi üzerine kuşatmayı kaldırmıştı.
Mekke'de halifeliğini ilan eden Zübeyr'e Hicaz bölgesinin tamamı, Irak ve Horasan bölgeleri de biat etmişlerdi. Abdülmelik bin Mervan, Emevîler'in yönetimini eline aldıktan hemen sonra, Haccac komutasında bir orduyu Mekke üzerine gönderdi. Zalimiğiyle bilinen Haccac'ın kuşatmasına altı ay direnen Mekke, Abdullah bin Zübeyr'in ölümüyle düşmüştür.
747'de Yemen'den gelen Hariciler Mekke'yi işgal etmişler; 750'deki Abbasî darbesi ile Mekke hilâfet ile birlikte Abbasîler'in eline geçmişti.
Abbasiler devri:
Abbasiler döneminde Mekke'nin idaresi hanedana mensup kimselerin elinde kalmıştır. Harun Reşid, Mekke için büyük harcamalar yapmıştı.
Ayrıca onun dokuz defa Hac maksadıyla Mekke'ye gitmiş olduğu bilinmektedir. Me'mun devrine gelindiğinde, ortaya çıkan mecburiyet neticesinde, Mekke'nin idaresi Halife Ali soyuna devredildi. Me'mun'un ölümünden sonra Abbasîlerin çöküşü başlamış ve ülke bir anarşi ortamına sürüklenmişti. Otoriteden yoksun kalan kutsal topraklar sık sık kanlı çatışmalara sahne oldu.
Karmatîler fırkasının terör havası estirdiği dönemde Mekke zorlu günler yaşadı. 916 yılından sonra Hac kervanlarının yolunu kapayan Karmatiler, Mekke'ye düzenledikleri bir baskında çok sayıda insanı katlettiler ve Hacerü'l-Esved'i sökerek Bahreyn'e götürdüler (M. 930). Sünnî İslâm'a karşı açtıkları savaşın başarısızlıkla neticeleneceğini gören Karmatîler, Haceru'l-Esved'i geri getirdiler.
Mısır'da Fatimîler devletinin kurulmasından sonra, halife Ali soyundan gelenlerin Hicaz bölgesindeki etkinlikleri arttı. Bu dönemden sonra Mekke idaresi, şerif olarak adlandırılan Ali'nin oğlu Hasan soyundan gelen kimselerin elinde kaldı.
Şerifliğin kurulması ile Mekke, nispeten bağımsız bir hayat yaşamaya başlamıştı. 1039 yılları arasında şeriflik makamında bulunan Ebu'l-Futuh bir halife gibi hareket etmeye başlamıştı. Şeriflerin idaresinde Mekke önemli bir ilerleme göstererek Medine'yi geride bırakmıştır. Bu arada Fatimîlerin ve Yemen meliklerinin Mekke'ye baskı yaptıkları görülmektedir.
Osmanlı devri ve sonrası:
Mısır'ın 1517'de Yavuz Sultan Selim tarafından ele geçirilmesinden sonra Hicaz bölgesi Osmanlı hakimiyetine girdi.
Osmanlılar, şehrin kutsiyetine ve şeriflerin halife Ali soyuna dayanmasından kentin idaresinde bir değişiklik yapmadılar ve kent şeriflerce yönetilmeye devam etti. Onlar, bu dönemde sahip oldukları toprakları Mekke merkez olmak üzere, kuzeyde Hayber'e, Güneyde Hali'ye, doğuda ise Necd bölgesine kadar genişletmişlerdi. Osmanlı hakimiyeti döneminde Mekke, manevi bakımdan sahip olduğu merkezîlik konumundan dolayı sürekli hizmet ve saygı görmüştür. Buğday ihtiyacının karşılanması için Mısır sürekli bir kaynak kabul edilmişti. Ayrıca bilim kurumları ve dini binalar için büyük harcamalar yapıldı.
1910'da Mekke:
IV. Murad zamanında hacda çıkardıkları karışıklıklar sebebiyle Şiiler'in hacca gelmeleri yasaklanmıştı. Bu durum Sünni-Şii çatışmalarının Mekke'ye kadar bir yaygınlık kazanması neticesini doğurdu. Ancak, Osmanlı valisinin bu emri uygulama isteğine karşılık, Mekke şeriflerinin bu uygulamalara yanaşmak istemedikleri görülmektedir. Mekke, Vahhabiler'in ortaya çıkışlarına kadar, Zâvi Zayd, Zâvi Berekât ve Zâvi Mesud gibi şeriflerin bitmeyen mücadelelerine sahne oldu.
İlk Suudi devleti:
Necd bölgesinde güçlenen Vahhabiler, 1800'lerden sonra Mekke'yi sıkıştırmaya başlamışlardı. Vahhabiler ilk önce Taif'e saldırmışlardı. Osmanlı valisi Galip Efendi, Vahhabi tehlikesini yok etmek için çareler aradıysa da bunda başarılı olamadı.
1803'te, Emir Mesud komutasındaki Vahhabiler Mekke'yi ele geçirdiler. Medine'de yaptıkları gibi, itikadi yapılarından kaynaklanan bir takım aşırılıklara giriştiler. Galip Efendi, Cidde'ye doğru çekilmek zorunda kaldı.
Cidde'de toparlanan Galip Efendi tekrar Mekke'yi geri almaya muvaffak oldu. Ancak, Vahhabiler'in hâkimiyetini tanımak zorunda kalmıştı.
Hicazdaki Osmanlı hâkimiyetini yeniden tesis etmek isteyen II. Mahmud, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'yı bu işle görevlendirdi 1813 yılında Cidde'ye çıkan Mehmed Ali, Galip Efendi'nin de kendisine yardım etmesi sonucunda Mekke'yi kolayca ele geçirdi. Vahhabiler direnemeyeceklerini anladıklarından şehri boşaltıp gitmişlerdi. Mehmed Ali Paşa, Galip Efendi'nin görevine son vererek yeğeni Yahya bin Sarur'u şerif atadı. Bundan sonra Mehmet Ali'nin şeriflerin işlerine sürekli müdahalede bulunduğu görülmektedir. Şeriflik için yapılan mücadeleler, İstanbul'un da bu işle doğrudan ilgilenmesine yol açmıştı.
1869'da Süveyş kanalı'nın açılması ile İstanbul'un Hicaz bölgesi'yle doğrudan teması mümkün olmuştu. Şerif Hüseyin, Osmanlıların I. Dünya Savaşı'na katılmasının peşinden İngilizlerle işbirliğine girerek Mekke'de bağımsızlığını ilan etti. Şerif Hüseyin daha sonra kendisini halife ilan etmişti. Ancak buna kimse iltifat etmemişti. İngilizlerin menfaatleri gereği, Hüseyin'i terk edip Abdulaziz bin Suud'a destek vermeleri sonucu Hüseyin yalnız kaldı. Onun 1924'te vefatı üzerine yerine geçen oğlu Melik Hüseyin burada tutunamayarak önce Akabe'ye, oradan da Kıbrıs'a kaçtı. Mekke'yi rahat bir şekilde ele geçiren İbn Suud, 1926'da Hicaz kralı ilan edildi. Peşinden de Necid ve diğer bölgeler de buna dahil edildi.