Hicret yolculuğunda Kuba’da on dört günlük bir misâfirlikten sonra Allâh Resûlü ve berâberindekiler, Medîne’ye hareket ettiler. Günlerden Cuma idi. Öğle üzeri ‘’Rânûnâ Vâdisi’ne’’ varılmış, namaz vakti girmişti.
Allâh Resûlü devesinden indi. İslâmda farz kılınan ‘’Cuma namazı’nı’’ kıldırdı. Birinci hutbe: ‘’Ey insanlar! Ölmeden önce tevbe edin; fırsat elde iken sâlih ameller işlemeye bakın! Gizli açık bolca sadaka vermek ve Allâh’ı çok çok zikretmekle Rabbinizle aranızı düzeltin!
Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görür ve kaçırmış olduğunuz şeyleri elde edersiniz. Biliniz ki Allâh, bu yılınızın bu ayında, bu yerde size kıyâmete kadar ‘’Cuma na≠mazı’nı’’ farz kılmıştır.
Âdil olsun olmasın, başında bir imâm varken benim sağlığımda veya benden sonra her kim hafife alarak veya inkâr ederek bu namazı bırakırsa, onun iki yakası bir araya gelmesin! Ve Allâh, onun işlerini başarıya ulaştırmasın!
O kimsenin başka namazı yoktur; tevbe edenler müstesnâ... Çünkü kim tevbe ederse, Allâh onun tevbesini kabûl eder.’’ (İbn-i Mâce) ‘’Ey insanlar! Sağlığınızda âhiretiniz için hazırlık yapınız! Muhakkak her biriniz ölecek ve sürüsünü çobansız bırakacaktır.
Sonra Allâh, ona tercümansız ve vâsıtasız olarak diyecek ki; ‘’Benim Rasûlüm gelip de size emirlerimi bildirmedi mi’’.. Ben sana mal mülk verdim, pek çok iyiliklerde, ihsanlarda bulundum; sen kendin için ne getirdin’’.
Bu suâl ile karşılaşan herkes, sağa sola bakacak bir şey göremeyecek, önüne baktığı zaman cehennemi görecek... O hâlde uyanınız! Kim yarım hurma ile dahî ateşten korunmaya muktedirse, onu yapsın! Kim ki o yarım hurmayı bulamazsa, bâri tatlı bir söz söyleyerek iyilik etmeye çalışsın! Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verilir. Allâh’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun!’’. (İbn-i Hişâm, Beyhakî, Delâil)
İkinci hutbe: ‘’Allâh’a hamd ederim ve O’ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidâyete erdirdiğini kimse saptıramaz; saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ilâh yoktur. O, birdir; ortağı yoktur. Sözlerin en güzeli Allâh’ın kitâbıdır. Allâh, kimin kalbini Kur’ân’la süsler ve onu küfürden sonra İslâm’a hidâyet buyurur, o da Kur’ân’ı başka sözlere tercîh ederse, işte o kimse kurtuluşa ermiştir.
Doğrusu Allâh’ın kitâbı, sözlerin en güzeli ve en belîğidir. Allâh’ın sevdiğini seviniz! Allâh’ın Kelâmı’ndan ve O’nu zikretmekten usanmayınız. Allâh’ın kelâmından kalbinize darlık gelmesin! Çünkü Allâh’ın kelâmı, her şeyin üstününü ayırıp seçer. Amellerin hayırlısını, kulların seçkini olan peygamberleri, kıssaların en güzel ve ibretlilerini anlatır.
Helâl ve harâmı açıklar. Siz ancak Allâh’a ibâdet ediniz ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayınız! O’ndan hakkı ile sakınınız! Yaptığınız iyi işleri diliniz te’yîd etsin! Allâh’ın kelâmı ile birbirinizi seviniz! Muhakkak biliniz ki Allâh Teâlâ, ahdini bozanlara gazab eder. Allâh’ın selâmı üzerinize olsun!’’ (Beyhakî, Delâil).