Mevlana’ya göre öncesiz, sonrasız mutluluk, güzel iyi ve mutlak doğru olan Tanrı gücünü ve yüceliğini göstermek için bu evreni yaratmıştır.
O halde evren Tanrı’nın kendini gösterdiği görüntüler alanıdır.
Vahdet-i Vücud varlığın birliği adı verilen bu anlayışa göre tanrı evrenin özü, diğer varlıklar ise belirtileridir. Yani evren Tanrı’nın güzelliğinin bir görüntüsüdür.
İnsan ise eşref-i mahluktur varlıkların en şereflisi. Tanrı, insanı diğer yarattıklarından ayrı tutarak ona Tanrı’nın bilgisine ulaşma şerefi vermiştir.
Varlıklar içinde bir tek insan, Tanrı’nın verdiği ilahi ruh ile Tanrı’nın özünü ve güzelliğini sezebilir. Ancak bedensel ve toplumsal zevkler Tanrı’ya ulaşmayı engeller.
Bunun için insan bu zevklerden uzaklaşıp aşk yolu ile Tanrı’ya ulaşmalıdır.
Aşk sayesinde insan, Tanrı’nın yarattığı her şeyi Tanrı adına sever. Mevlana’nın felsefesi, aşk temelinde evrensel bir ahlak yasasının varlığını kabul eder.
Bir gönül eğitimcisi, arayış içindeki ruhlara şifa olan Mevlana; insanlara sevgiyi, aşkı anlatırken, örnek insan olmayı da öğretir.
Güzel ahlak sahibi ve gönül alemi zengin fertlerden oluşan toplumun mutlu ve huzurlu olacağı; eğitimle kötü huylardan arınmanın, yüksek ahlaki değerler kazanmanın mümkün olduğu düşüncesindedir.
‘’Din, nasihattir.’’
Ve ‘’İslam, güzel ahlak dinidir,’’ hadislerinden yola çıkarak eserlerini birer öğütler manzumesi şeklinde insanlığın hizmetine sunmuştur.
Mesnevi’de farklı konulara örnek olarak anlattığı her hikayeden ahlaki öğütler çıkarmak mümkündür.
Güzel huyların insana kazandıracağı değeri, diğer yandan kötü huyların da insandan alıp götürdüklerini hemen her fırsatta dile getirir.
Ancak ahlaki güzelliğin, ya da onun diliyle edebin gösterişte kalmaması, gönülde yerleşmesi şarttır.