Rasul-i Ekrem Efendimiz’i, O’na duyduğumuz aşk nisbetinde ve O’na yakınlaşabildiğimiz ölçüde tanıyabiliriz. Çünkü muhabbetin şiddeti ölçüsünde, aşık ile maşuk arasında bir hissiyat benzerliği yaşanır. ‘’Kişi sevdiği ile beraberdir.’’ hadisi de bu kalbi beraberliği ifâde eder.

Yani seven, sevgisi nisbetinde sevdiğine benzemeye, onun şahsiyet ve karakterinden hisseler almaya başlar. Muhabbet-i Rasûlullâh’ı yaşamayanlar, muhabbettullâh’a ulaşamazlar.

Zira kulu, Allâh’a muhabbet deryâsına götürecek olan yegâne rahmet ve muhabbet pınarı, Peygamber Efendimiz’dir. Öyle ki Hazret-i Peygamber’e muhabbet, Allâh’a muhabbet; O’na itaat, Allâh’a itaat; O’na isyan, Allâh’a isyan sadedindedir.

Allah Rasûlü’ne olan kalbî yakınlığımız, fiilî ve kavlî beraberliğimiz, velhâsıl muhabbetimiz, azâb-ı ilâhîden de kurtuluşumuza bir vesîledir. Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: ‘’Rasûlüm! Sen onların içinde iken Allah, onlara azâb edecek değildir!..’’ (el-Enfâl, 33)

Hazret-i Peygamber’in muazzez varlığı, beşer için bir muhabbet melcei, yani sığınağıdır. Rasûlullah Efendimiz’den almamız gereken en mühim mânevî tahsil, iç dünyamızı O’nun gönül dokusundaki hissiyât ile müşterek hâle getirebilmektir. Bir mü’minin gönlü muhabbet-i Rasûlullah’ta ne mertebeye vasıl olursa dünyada nâil olacağı huzur ve saâdet, âhirette ulaşacağı makam, o nisbette yüce olur.

Cenâb-ı Hak Peygamber Efendimiz’i; Âlemlere Rahmet olarak gönderdiğini bildirmiştir. Hazret-i Peygamber Efendimiz’i en güzel şekilde tanıyabilmekle; yani O’nun sîretini, sünnetini ve muhabbetini tahsil edebilmekle mümkündür.

İmâm-ı Âzam Hazretleri buyurur: Kalp zulme meylettiği zaman, zâlimleri sever. Zâlimleri sevdiğinde de onlardan olur. Kalp Hakk’a ve Hak ehline meylettiği zaman onlarla dost olur. Bu duruma göre söz ve amellerin gerçekliği, ancak kalp cihetiyle mümkün olur...