Hanım Sahâbîlerin meşhûrlarından. Peygamber efendimize on yıl devamlı hizmet etmekle şereflenen Enes bin Mâlik’in radıyallahü anh annesi ve Ashâb-ı kiramın meşhûrlarından Hazreti Ebû Talha’nın hanımıdır. Esas adının Sehle, Rümeysa, Gumeyra, Rumeyle, Uneyfe veya Rumeyse isimlerinden birinin olduğu bildirilmektedir.
Ümmü Süleym künyesi ile meşhûr olmuştur. Medine’deki Hazrec kabilesinin Necranoğullarından Milhan bin Hâlid’in kızıdır. Annesinin adı, Melike binti Mâlik’tir. Peygamberimizin uğrunda şehîd olan meşhur Sahâbî Haram bin Milhan. Hazreti Ümmü Süleym’in Medine’de kaç târihinde doğduğu ve kaç yaşında vefat ettiği kesin olarak bilinememektedir.
Müslüman olmadan önce, kendi kabilesinden Mâlik bin Nadr ile evlenmiş ve O’ndan Enes isminde bir oğlu olmuştur. Ashâb-ı kiramın meşhûrlarından Enes bin Mâlik. Ümmü Süleym, Medine’de İslâmiyet yayılmaya başladığı zaman ilk olarak imâna gelenlerdendir. Fakat kocası Mâlik müslüman olmamıştı.Ümmü Süleym, müslümanlığı kabûl edip, Peygamberimize bîat ettiği sırada kocası Mâlik yanında yoktu.
Eve gelip, hanımının müslüman olduğunu öğrenince ona: ''Sen dininden çıktın mı? Sapıttın mı?'' dedi. Ümmü Süleym: “Hayır, ben dinden çıkmadım ve sapıtmadım. Fakat şu şehrimize gelen zâta (Muhammed aleyhisselâma) îmân ettim” diye cevap verdi ve oğlu Enes’e de İslâm dinini telkin etmeye başladı.
Yaşı küçük olan oğluna Kelime-i şehâdeti öğretiyor, Allahü Te'âlâ'dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed aleyhisselâmın da O’nun Peygamberi olduğuna inanmasını telkin ediyordu. Kocası Mâlik, bunu görünce kızarak: “Benim çocuğumu dinsiz yapıyor, onu bozuyorsun. Vazgeç bundan!” dedi.
O da: “Ben Onu bozmuyorum” dedi. Mâlik, Ümmü Süleym’in dîninden vazgeçmediğini anlayınca, kendisine darılıp Şam tarafına doğru çekip gitti. Yolda bir düşmanı ile karşılaşıp öldürüldü. Böylece Ümmü Süleym, dul kalmış oldu. Kocası Mâlik’ten çok iyilik görmüştü. Oğlu Enes’i büyütüp, bülûğ çağına girip, meclislerde söz sahibi oluncaya kadar kimseyle evlenmeyeceğine dair kendi kendine söz verdi.
Bir süre dul kaldı. Hazreti Ümmü Süleym’in kocası ölünce, Medine’de kabilesinin reîsi olup, okçuluğu ile meşhûr olan Ebû Talha, kendisi ile evlenmek için teklifte bulundu. Ebû Talha zengin ve hatırı sayılır bir kimse olmakla beraber henüz müslüman değildi.
O da, kabilesi gibi putlara tapıyordu. Bu yüzden, Hazreti Ümmü Süleym, Ona cevap olarak: “Ben, seni istememezlik etmem. Senin gibisi red olunmaz. Fakat sen müşriksin. Ben ise müslümanım, elhamdülillah! Ey Ebû Talha! Sen, bilmez misin ki, bu putların sana bir faydası ve zararı yoktur.
Sana zararı ve faydası olmayan bir taşa tapmayı nasıl uygun görürsün? Senin, ilah diye taptığın bu ağaçlar, yerden biter, sonra onu bir marangoz yontar. Bu halde sen, bir tahta parçasına tapmaktan utanmıyor musun?” dedi. Hazreti Ümmü Süleym’in bu sözü, Ebû Talha’nın kalbine te’sîr etti.
Hazreti Ümmü Süleym: “Eğer müslüman olup, Allah'tan başka İlâh olmadığına ve Muhammed aleyhisselâmın da Onun kulu ve Peygamberi olduğuna şehâdet etsen de seninle evlensem olmaz mı? Bunun için bir mehir de istemiyorum” deyince, Ebû Talha, ondan mühlet istedi.
Düşünüp karar vermek için yanından ayrıldı. İslâmiyetin gerçek bir din olduğunu ve putlara tapınmanın manasızlığını kavrıyarak müslüman olmaya karar verdi. Kısa bir zaman sonra geldi ve “Bana yaptığın teklifi kabûl ettim. Allah'tan başka ilâh bulunmadığına ve Hazreti Muhammed’in de Onun Peygamberi olduğuna şehâdet ederim” dedi.
Hazreti Ümmü Süleym kendisinin telkini ile müslüman olan Ebû Talha ile evlenmeyi kabûl ederek, yanında bulunan ve bülûğ çağına giren oğluna: “Kalk, ey Enes! Ebû Talha’yı benimle evlendirmek için gereğini yap!” dedi. Böylece Hazreti Ümmü Süleym ile Hazreti Ebû Talha nikahlandılar.
Hazreti Ebû Talha ile olan bu evliliklerinden Ebû Umeyr adında bir erkek çocukları oldu. Babası buna çok sevinmişti. Bu çocuğun, kafeste bir serçe kuşu vardı. Serçenin ölmesi üzerine Peygamber efendimiz çocuğa: “Ey Ebû Umeyr serçe ne oldu?” diye lâtife etmiştir. Hazreti Ümmü Süleym’in, oğlu ağır hastalanıp babası Ebû Talha’nın evde bulunmadığı bir sırada ölmüştü.
Ümmü Süleym, Onu yıkayıp kefenledi ve evin bir köşesine koydu. Buhurlayıp üzerini örttü. Ev halkına da: “Ebû Talha’ya oğlunun öldüğünü, ben söylemedikçe, hiç biriniz söylemeyiniz!” diye tenbîh etti. Akşam olunca, Ebû Talha eve geldi. “Çocuk nasıldır?” diye sordu. Ümmü Süleym ( radıyallahü anha ) da: “Çocuğun ızdırabı dindi.
Rahatlaştığını sanıyorum!” dedi. Hazreti Ebû Talha, Onun sözünden, çocuğun gerçekten iyileştiğini sandı. Ümmü Süleym akşam yemeğini hazırladı. Kocası oruçluydu. Ona yemeğini yedirdi, içirdi. O güne kadar hiç yapmadığı şekilde özenerek süslendi. Ona karşı neşeli görünmeye çalıştı. Sonra yattılar.
Gecenin sonuna doğru Ebû Talha mescide çıkmak isteyince, Hazreti Ümmü Süleym! “Ey Ebû Talha! Şu komşumuzun yaptığına baksana” dedi. O da: “Ne oldu?” diye sorunca: “Benden emanet bir şey aldılar. Onu geri aldım diye ağlamaya başladılar” dedi. Hazreti Ebû Talha: “Hiç öyle şey olur mu?” deyince, hanımı: “İşte, Allahü teâlâ bize verdiği emanetini geri aldı” diyerek çocuğun öldüğünü kendisine bildirdi. O da bunun üzerine “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” dedi. Sonra sabah namazını kılmak için mescide gitti.
Namazdan sonra çocuğunun öldüğünü ve hanımı ile arasında geçen durumu Resûlullah aleyhisselâm efendimize haber verince her ikisi için de: “Cenâb-ı Hak, bu gecenizi hakkınızda mübârek eylesin!” diye duâ etti. O gece, Ümmü Süleym oğlu Abdullah’a hamile kalmıştı.
Bu çocuk, Ümmü Süleym’in, Resûlullah ile beraber katıldığı bir harpte dünyâya gelmiş, Peygamberimiz ona Abdullah ismini koyup, hakkında hayır duâ etmişti. Bu duânın bereketiyle Abdullah bin Talha’nın yedi veya dokuz oğlu olmuştu ki, hepsi de Kur’ân-ı kerîmi ezberleyip, hafız olmuşlardı.
Ashâb-ı kiramın hanımlarından Ümmü Atiyye diyor ki: “Resûlullah biz kadınlardan müslüman olduğumuzda, ölüye ağlayıp feryat figan etmeyeceğimize de söz almıştı. Beş kadından başka kimse bu sözünde duramadı. Resûlullah’a verdiği sözü aynen yerine getirenlerden biri de Ümmü Süleym’dir.”