Sadır ilmi burhan ilmidir, satır ilmi beyan ilmidir. Sadır ilmi hidayet ilmidir, satır ilmi rivayet ilmidir. Sadır ilmi, o bilgiyle hakikatte O’na O’ndan başka bir delil olmadığını bilmektir, satır ilmi ise, Allah’u Te’âlâ’nın kâinattaki sanatını görmektir.
Zâhir ehli; ilim okur, okutmak için okur. Okudukça büyür, kendisini dev gibi görür. Bâtın ehli; okur, okudukça küçülür, küçüldükçe küçülür.
Birisi halk için okur, birisi Hakk için okur. Birisi halktan ücret alır, birisi Hakk’tan ücret alır. Birisi kendini görür Hakk’ı görmez, birisi Hakk’ı görür kendini görmez.
Gönül Cenneti: Bu gibi kimseleri Allah’u Te’âlâ daha dünyada iken gönül cennetinde yaşatır. Marifeti arttıkça ahiret cennetindeki yeri de yükselir ve cennete konmaya lâyık olur.
Resulullah Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde; ‘’Dünyada da muhakkak bir cennet vardır. Onu bulan kimsede cennet arzusu kalmaz. O cennet mârifetullahtır’’, buyurmuştur.
Allah’u Te’âlâ dilediklerini derecelerine göre dilediği sahada çalıştırır. Çok sevdiğini ise, kendi maiyyetine alır. Zâtî tecelli ile beşeri sıfatlar yok olduğu zaman, Allah’u Te’âlâ’nın zâtına karşı irfan husule gelir.
Marifetullah’a yükselen bir ârif, Hakk’ın nuru ile hakikatı görmeye başlar. Bu ise vahyin bir kolu olan ‘’İlhâm-ı ilâhî’’ ile olur, ‘’Kalp gözünün açılması’’ ile veya ‘’Rüyây-ı sâdıka’’ ile olur.
Bu ilim sahiplerinin muallimi Allah’u Te’âlâ’dır, onlara dilediği kadar duyurur. Onlar Fenâfillâh makamına alınmış olan ve halkı Hakk’a götüren kimselerdir, sayıları çok azdır.
Allah’u Te’âlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki; ‘’Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve Hakk ile hüküm verirler.’’ (A’râf: 181)
O’nun memur ettiği, vazife için ileriye sürdüğü kimseler bunlardır, Hakk’ı tebliğ eden ve halkı Hakk’a çağıran yine bunlardır. Onların kalbinde yalnız Allah olduğu için Allah ile Allah’a götürürler.
Onlar Resulullah Aleyhisselâm’ın nurunu taşıyanlar ve Allah’u Te’âlâ’nın Kudsî ruh ile desteklediği, kalplerine nuru akıtıp hakikatı bildirmek için gönderdiği kimselerdir.
Bu ilâhî hüküm Asr-ı saâdet’ten kıyamete kadar geçerlidir ve müslümanlar için büyük bir müjdedir. Resulullah Efendimiz Ebu Hüreyre’den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki; ‘’Allah’u Te’âlâ bu ümmete, her yüzyıl başında dinini yenileyecek bir müceddid gönderir.’’ (Ebu Dâvud)