İnsanlık tarih boyunca, yeryüzünde şiddete karşı barış yolunda mücadeleler yapılmıştır.
Bütün peygamberlerin ortak çabası insanlığı barışa ve huzura kavuşturmaktır. Dolayısıyla bir Müslümanın önemli sorumluluğu da bu dünyayı bir barış yurduna çevirmektir. 
Öte dünyada selam yurduna kavuşacak olanlar, ancak bu dünyayı bir esenlik yurduna dönüştürmek adına çaba sarf edenlerdir.
Şiddetin, terörün dini ve milliyeti olmaz. İslam dini, kaynağı ve şekli ne olursa olsun, şiddet ve terörün her türlüsüne karşıdır.
Çünkü terör eylemlerinde haksız yere cana kıymak ve kainatta fesat çıkarmak vardır.
Yeryüzünü ıslah etmeyi amaç edinmiş bir Müslüman insanlık suçu olan şiddet eylemlerinde bulunmadığı gibi şiddet ve terörden olumlu bir his de taşımaz. 
Bu nedenle, her kademede görev alan sorumluluk sahibi Müslüman, bütün dünyaya İslam’ın barışa ve insan haklarına verdiği önemi ilan etmekten çekinmemeli, şiddete karşı barışı temsil etmelidir.

BİR HADİS:

Allahım! 
Kendimi sana teslim ettim. İşimi sana havale ettim. Sana yöneldim. Korkarak ümitvar olarak Sana sırtımı dayadım.
İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygamberine iman ettim. (Buhari)

BİR AYET:

Kim dine ve dünyaya yararlı bir iş yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de bir kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur.
Senin Rabbin kullarına asla haksızlık etmez. (Fussilet; 41/ 46)
Hadisi şerifte şöyle buyruldu:
Hakkında ölüm geçerli olmayan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olan ve kainatı idare eden Allahım, Senin rahmet sıfatına sığınarak Senden yardım dilerim. (Tirmizi)