Lale; ''Allah''  ismi, elif, lam ve he harfleri ile yazılmaktadır. Bu harflerin Osmanlıda kullanılmış olan ebced hesabı ile sayı değeri 66'ya tekabül etmektedir. 

Lalenin de, lam, elif ve he harfleri ile yazılmasında, aynı sayıya ulaşılmaktadır.

Bu, yaradanın yarattığında tecellisi şeklinde ifade edilmektedir. 

Edebiyatımızda tasavvufta ve İslam inancında Peygamber efendimiz Hz.Muhammed, gül ile ve Allah'da Lale ile sembolize edilmektedir. 

Laledeki bu üç harf, aynı şekilde ''hilal'' kelimesinde de vardır ve yine ebced hesabında 66 sayısına tekabül etmektedir. 

Hilal yani ''ay'' Osmanlı Devleti'nin amblemidir. 

Bu nedenle kültürümüzde, Allah, lale ve hilal kelimeleri arasında manevi bir rabıta olduğuna inanılmıştır. 

Türkler ve özellikle Osmanlılar, yaşadıkları çevreyi güzelleştirmeye azami gayret göstermişler. 

Bunun için de ağaç ve çiçeğe büyük önem vermişlerdir. 

Bu çiçeklerden biri, belki de en çok değer verileni ''Lale'' olmuştur. 

Fethi'nden sonra İstanbul, Fatih'in emri ile bahçeler, başta lale olmak üzere, gül, karanfil ve zerrin gibi çiçeklerle yeniden tanzim edilmiştir. Kanuni devrinde de, lale türleri geliştirilip çoğaltılmıştır. 

Üçüncü Ahmed dönemi olan Lale devrinde ise, özellikle İstanbul'da, laleye ilgi zirveye çıkmıştır.

Osmanlı döneminde, bilhassa 16.-17. yüz yıllar arasında süs ve süsleme motifi olarak kullanılmış olan ve Sultan Üçüncü Ahmet döneminde; 

''Lale devri'' olarak bir devre isim olan bu güzel çiçek günümüzde özellikle İstanbul'da belediye eliyle tekrar hayat bulmuş ve şehir yeniden lâle bahçesine dönmüştür.

Lale devrinde İstanbul'da 2000 çeşit lale yetiştirilmiştir. 

Lalenin Osmanlılar tarafından bu kadar kabul görmesinin önemli bir nedeni ise, güzelliğinin yanında ona atfedilen mübarekliğinden, Arap harfleri ile yazılan; ''Allah'' lafzı ve ''hilal'' sözcüğünün aynı harflerden oluşmasındandır.

 

Çini sanatında Çiçekler ve Lale:

Güzel yurdumuzun bir ucundaki, Edirne Selimiye Camiinde aykırılığın simgesi olduğu ifade edilen bir ters lale motifinden, yurdumuzun diğer bir ucunda Hakkari ve Şemdinli'ye uzanarak sadece burada yetişen, geçmişte bu bölgede yaşayan  Asuri'lerin, 

her sabah göbeğinden su yaydığı için ''Ağlayan lale'' adını verdiği ve bu yüzden kutsal saydığı, çiçekleri aşağı doğru sarkarak açan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca Koruma altına alınmış olan dünyaca meşhur ''Ters LaLe''.

 

Gül Ve Peygamber Sevgisi:

Ecdadımız san'atını Allah inancı ile yönlendirmiş ve geliştirmiş bir millet olup, bu san'atında, 

Allahı (c.c), Lale ile, peygamberimizi (s.a.v)'de, 

Gül ile özdeşleştirilmiş, edebiyat san'at ve kültür alanında verilen eserlerde bu iki çiçek, Allah ve peygamberi simgelemiştir.

Çiçekler içinde güzel kokusu ve renkleriyle her zaman özel bir yeri olan gül, bütün dünya dillerinde isim olarak kullanılmaktadır. 

Batı dillerinde rose, Arapçada verda, olan gül kelimesinin aslı Farsça olup bizde de aynen kullanılmaktadır. 

Artık Türkçeleşmiş olan bu kelime ile birleşik, pek çok hanım isimleri yapılmıştır.

Türkler, müslümanlığı kabul ettikten sonra, bu dinin en büyük koruyucusu ve uygulayıcısı olmuşlar, 

Allah ve peygamber sevgisini, her sevginin önünde tutmuşlardır.

En son ve Hak din olan İslam dininin, peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) için kültürel ve sosyal hayatımızda tarif edilemeyecek kadar aşırı bir sevgi ve aynı oranda da saygı duymuşlardır.

Bu sevgi ve saygı, çok değişik şekillerle ifade edilmekte, sanatta kültürde edebiyatta, davranışlarımızda, gerçekten inanan insanlar arasında her zaman gündemde bulunmaktadır. 

Onun adını zikretmek, adı geçince salâvat getirmek, sünnetlerini uygulamak, hadisleri doğrultusunda hareket etmek hep bu sevgi ve saygının, adeta bir emir telâkki edilmesi şeklindedir.

 

Tasavvufta Gül:

Tasavvufumuzda, gülün henüz açmamış hali olan gonca, insanın Allahla beraber olmasını, 

''halvet'', açmış halde iken de, birliğin çokluk olarak görünmesini, ''kesret'' temsil eder. 

Eski edebiyatımızda Peygamberimizden bahsedilirken ''gül-i gülzar-ı rüsul'', ''gül-i gülzar-ı nübüvvet'', ''gül-i gülzar-ı risalet' ifadeleri kullanılmıştır.

Yine gülle ilgili olarak Fuzuli su kasidesinde;

''Suya versün bağban gülzarı zahmet çekmesün

Bir gül açılmaz yüzün tek verse min gülzare su''

Derken; 

bahçıvanın boş yere zahmet çekmemesini, 

çünkü bin gül bahçesine su verse, onun yüzü gibi bir gül açılamayacağını; on beşinci yüz yıl şairlerinden Necati Bey ise,

''Yılda bir kerre menar-i sahdan didar gül,

Gösterir nite ki nur-i Ahmed-i Muhtar gül''

Mısralarıyla, ''gülün, yılda bir defa dalın minaresinden Ahmed-i Muhtarın nuru gibi yüz gösterdiğini'' dile getirmektedir.

Kaynak; Tasavvuf gülleri.