Eş, insana Allah'ın bir emanetidir.
Emanete hıyanet ise, bir nifak sıfatıdır.
Allah Resulü de (s.a.v.) lal ü güher sözleriyle bunu pekiştirmiştir.
''...Erkeklerin hanımları üzerinde bulunan hakları olduğu gibi, hanımların da kocaları üzerinde meşrû çerçevede hakları vardır…''
(Bakara; 2/218) buyrularak, haklara dikkat çekilmiş,
''...Onlarla hoşça, güzelce geçinin.
Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız,
olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur…''
(Nisa Suresi; 4/19),
Resulullah (s.a.v.) de, eşlerine karşı güzel muameleyi, Allah katında hayırlı olarak kabul edilmeye vesile teşkil eden önemli bir davranış olarak kabul etmiş ve;
''En hayırlınız, aileniz için hayırlı olandır.
Bana gelince ben, aileme karşı en hayırlı olanınızım.'' (Tirmizi)
buyurarak, eşlerine nasıl davrandığını göstermiştir. ''Kadınlara karşı hayırhah olun.
Çünkü onlar sizin yanınızda emanet gibidirler.
Onlara iyi davranmaktan başka bir hakkınız yok,
yeter ki onlar açık bir çirkinlik işlemesinler.'' (Tirmizi)
Rahmet Elçisi (s.a.v.), erkeğin, eşine karşı nezaketli ve sabırlı olmasını, özellikle de hanımların hassas olmalarından dolayı da daha nazikçe davranılmasını tavsiye etmiştir.
Bir teşbihle onların ''eğe kemiğinden yaratıldıklarını'' (Buhari) belirterek,
nezaket ve incelikteki konumlarına işaret etmiş,
yerli yerince muamele yapılmadığında ise,
kırılmanın mukadder olduğunu belirtmiştir.
İnsan, kusursuz bir varlık değildir.
Ancak kusurların da bir telafi yöntemi,
hatta bunlardan dersler ve ibretler çıkarmanın söz konusu olduğu metotlar vardır.
İşte Allah Resulü'de zaman zaman eşleri arasında meydana gelen bu kabil olaylar karşısında hemen karşılık vermiyor, teenni ile hareket ediyor,
böylece öfkeyle alacağı müspet neticeden daha fazla netice elde ediyordu.
Safiyye Validemiz çok güzel yemek yapardı.
Bir defasında Resulullah (s.a.v.),
Hz. Aişe Validemiz'in odasındayken ona yemek yapıp göndermişti.
Bunun karşısında Hz. Aişe Validemiz bir kıskançlık hissetmiş ve kendisini bir titreme sarmıştı.
O kadar ki yemek tabağını aldığı gibi yere atıp kırmıştı.
Resulullah (s.a.v.) sesini çıkarmamış,
sabır ve tahammülüyle işin sonunu hayra çevirmişti. Bir süre sonra Aişe Validemiz pişman olmuştu.
Hatta sadece pişmanlıkla yetinmemiş,
aynı zamanda bunun kefaretini de sormuştu. Resûlullah'da kefaretinin tabağa aynıyla tabak, yemeğe misliyle yemek olduğunu bildirmişti.
(Ebu Davud).
Kadınlara karşı hayırlı olmanın bir ölçüsünün de onlara hakaret etmeme ve onları asla dövmeme olduğunu görüyoruz.
Başka insanlara bile hakareti hoş karşılamayan
Hz. Peygamber, özellikle eşlere karşı daha hassas olunmasını tavsiye etmiş,
hele dövme gibi insana yakışmayan kaba güç gösterisini asla tasvip etmemiştir.
Bilhassa gündüz, kadını hayvan döver gibi dövüp gece de yanına gitmeyi sert bir lisanla kınamıştır. Dolayısıyla gece, bütün bağları koparmak zorunda olan insanın gündüzkü tavrı hiç hoş karşılanmamıştır. Fiili olarak da Allah Resulü'nün hayatında asla böyle bir şey görülmemiştir.
Allah Resulü'nün hanımlarıyla ilişkisinde dikkate değer bir davranışı da, eşlerinin yakınlarına ve dostlarına itibar göstermesi,
zaman zaman onlara hediye göndermesiydi.
Evine uğrayan yaşlı bir kadına itibar gösterir,
iltifat ederdi.
Hz. Aişe Validemiz sebebini sorunca,
''Ey Aişe, bu kadın Hatice'nin arkadaşıdır.
Onun sağlığında bize uğrardı.
Dostluğa vefa göstermek imandandır,''
demiş, böyle bir davranışı Hz.Hatice'yi sevmenin bir belirtisi olarak kabul etmişti.
(Üsdü'l-Gabe).
Eşlerinize sevdiğinizi söyleyin:
Birbirlerini sevenler, birbirlerine katlanırlar,
kusurlarını görmezler.
Varsa müsamahayla karşılarlar.
Hayat arkadaşlarının bu konuda daha duyarlı olması gerekir.
Zira sadece burada değil, aynı zamanda ahirette de beraber olacaklardır.
Kainatın Efendisi, o kadar yoğun işlerinin arasında şefkatli bir eş olarak, eşlerine kıymet veriyor,
onları dinliyor, anlattıkları haberlerle ilgili onlara yorumlar yapıyor ve sevdiğini söylüyordu.
Allah Resulü'nün eşlerine karşı gösterdiği sevginin bir alameti, onlarla birlikte vakit geçirmesidir.
Hem bir devlet başkanı, hem bir peygamber olmasına ve hem de yoğun işlerine rağmen ailesini ihmal etmiyordu.
Bu sevginin en önemli göstergelerinden biri de eşlerinin zevklerini nazar'ı itibara almasıydı.
İnsan sarrafı Ufuk İnsan, o kadar ince şeyleri düşünürdü ki, böyle bir inceliği de zaten ancak bütün eğitimini Allah'ın nezaretinde yürüten birisi gösterebilirdi.
Hz.Aişe ile kaldıklarında kılacağı nafile namaz için ondan izin istemişti.
Hz. Aişe'de böyle bir soruyu şeref kabul etmiş ve istediğini ona vermişti.
Görüldüğü üzere Hz.Peygamber, sadece dünyevi konularda değil, uhrevi konularda bile,
eşine gösterilmesi gereken ihtimamı asla esirgemiyordu.