Edeb, "sınır" belirlemedir; 

''neyin nerede, nasıl yapılacağını bilmeyi gerektirir.'' 

Bir iz'an daveti olan bu söz, sadece diğer insanlara karşı değil, insanın Rabbi de dahil kendisi dışındaki her şeye karşı davranışlarında bir iç muhasebeyi anlatır.

Erenlerin; ''Elin tek, dilin pek, belin berk tut!'' demesi de bunun dervişçesidir. 

''Edeb Ya Hu!'' ha­kikat yolcusunun kendine ait olmayan bir şeyi almaması, uy­gunsuz kelam söylememesi ve kimsenin namusuna halel getir­memesi anlamına gelir. 

O nedenle bu levhalar eskiden Mevlevihanelerin, dergahların ve cem evlerinin giriş kapılarında asılı dururdu.

Diğer bir kullanımı ise, Yaradana sesleniştir; 

edeb istenir.

"Edeb Ya Hu" ile insan, kendi iç tavrını belirler.

''Edep Ya Hu!'nun en yaygın şekli Mevlevi sikkesini sembolize eden şeklidir ve genellikle de sikkenin çevresinde şu beyit yer alır:

''Ehl-i irfan arasında aradım kıldım taleb

Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb''

Mevlana, Mesnevi'nin 79 beyitinde;

''Ez huda cuyim Tevfik-i edeb

Bi edeb mahrum u geşt lutf-i rab''

Allah'tan edeb konusunda yardım dileyelim. 

Çünkü edebi olmayan Rabbin lutfundan mahrum kalır.buyurur.

Edep, bütün hallerde istikamet ve iyilik üzere bulunmaktır.

Edep, aklı ikmal eden, onu nurlandıran, imanı kemale erdiren, insanı ruhen terakki ettirip saadet ve selamete kavuşturan en hayırlı bir sermayedir.

Hadisi şerif de edep ve hayanın ehemmiyetini ortaya koymaktadır. 

''Cebrail (as.) Hazret-i Adem'e taraf-ı İlahiden akıl, haya ve din olmak üzere üç hediye getirmiş ve ''Bunlardan birini tercih et!'' demiş. 

O da aklı tercih etmiş. 

Cebrail (a.s) din ve haya'yı geri götürmek istemiş. Ancak onlar; ''Bizim akılla beraber olmamız yaradılışımızın gereğidir. 

O neredeyse biz de oradayız.'' demişler.

Mevlana'nın mürşidi olan Şems-i Tebrizi şöyle buyurur: 

''Akıldan, imanın hakikati nedir?'' diye sordum. 

Akıl kalbimin kulağına dedi ki; 

imanın hakikati edepten ibarettir.'' 

Tebrizi sözüne şöyle devam etti:  

''İnsanın tenindeki can ne ise, edep de odur. İnsanların kalbindeki ve gözündeki nurlar edepten ibarettir. 

Bu kainatın kubbesindeki nizam ve revnak edeptir. 

Geceleri parıldayan en nurlu ve en üstün ışık edeptir.''

Hz. Mevlana da şöyle der: 

''Eğer insanoğlu edepten mahrum ise, insan değildir. 

İnsanın hayvandan farkı edeptir. 

Gözünü aç ve Allah'ın bütün kelamına dikkat et. Ayet ayet bütün Kuran'ın manası edeptir.''

İffet, haya, haysiyet ve istikamet gibi ahlak-ı haseneden mahrum olan fert ve cemiyetler,  

fen ve teknik sahasında ne kadar terakki ederlerse etsinler, hüsrandan kurtulamaz ve huzurla yaşayamazlar. 

Bu meziyetlerden mahrum bulunan fertler, ne kadar münevver, ne derece tahsilli, ne nisbette sanatkar da olsalar, o millet, bu fertlere istinaden bir ahenkle terakki edemez. 

Bu bakımdan, fert ve cemiyeti iman, ahlâk, fazilet, irfan, ilim, edep ve haya  ile  teçhiz etmek lazımdır ki maddi ve manevi terakki edilsin.   

Edep ve irfan sahibi olanlar, hayatını nizam ve intizam içinde geçirir ve huzur ile yaşarlar. 

İnsanlığın ruhu, hakikati ve ziyneti olan edep ve terbiyenin; fert ve cemiyet için ehemmiyeti aşikardır. Şu harika beyit de bu hakikati çok veciz bir şekilde ifade etmektedir:                                       

''Ey özünü insan bilen, 

Var edep öğren edep

Ey edep erken bilen,

Var edep öğren edep.

  ***        

Gel, Hakk'a olma asi,

Ta gide gönlün pası,

Dört kitabın manası,

Var edep öğren edep.

***

Edep gerektir kula,

Ta işi temiz ola,

Edepsiz girme yola

Var edep öğren edep''

Kaygusuz Abdal.