Haccac b. Yusuf es Sakafi,

Emevi komutanlarının en önemlilerindendir. 

Taifte doğmuştur,Taif'in yerli halkı olan Sakif kabilesindendir. 

Askerlik görevine Revh b. Zinba'ın askeri birliğinde er olarak başlamış, sonra Abdülmelik'in ordusuna komutan olmuştur.

Halife Abdülmelik, onu Abdullah b. Zübeyr'e karşı göndermiştir. 

Haccac, Mekkeyi altı ay muhasara etmiş, 

İbn. Zübeyri öldürmüş, Hicazda iki yıl valilik yapmıştır. Daha sonra Abdülmelik onu Irak valiliğine getirmiş, Haccac bu görevde Vasıt şehrinde ölünceye kadar kalmıştır. 

Iraktaki valilik müddeti yirmi yıldır.

İyi bir hatip olan Haccac, Iraklılara şöyle seslenmişti;

''Ey Iraklılar! 

Şeytan sizin içinize girdi, etinize ve kanınıza karış­tı. Sinirlerinize ve kulaklarınıza, hülasa bütün organlarınıza sirayet etti bulaştı. 

Sonra da kulaklarınızın derinliklerine, beyninize, beden ve ruhunuza yerleşti. 

Rahatını bulup yuva kurdu, yumurtlayıp yavruladı. Sonra da yavaş yavaş ilerledi. 

İçinize münafıklık ve şekaveti sıkıntı, azap yerleş­tirdi, çekişmeyi kafalarınıza koydu. 

Siz de onu; 

uyulacak bir delil, ita­at edilecek bir komutan, müşavere danışma yapılacak ve emri dinlenecek gü­venilir bir kimse edindiniz. 

O, size tecrübe bakımından nasıl fayda verir... 

Beyanı size nasıl yarar sağlar...

Sizler Ahvaz'daki arkadaşlarım değil miydiniz... 

Orada hile ve tu­zak kurdunuz. 

İhanet üzere anlaştınız. 

Küfürde ittifak işbirliği  ettiniz. 

Al­lah'ın, dinini ve hilafetini yardımsız bırakacağını sandınız. 

Allah'a yemin ederim ki, ben mızrağımın ucuyla sizi vuracağım. 

Sizler de sı­ğınmak için başka yerlere süratle kaçacak ve hezimete uğrayacaksı­nız.

Zaviye savaşı, nasıl bir savaştı.. 

O zaman sizler dağılmış, bozguna uğramış, gücünüzü kaybetmiş, birbirinizle çekişmeye düşmüştünüz. 

Allah da size yardım etmemişti. 

Kalbleriniz korkuya kapılmış, ricate kaçmaya yönelmiştiniz. 

Vatanından kaçan, birbiriyle çekişen ürkek develer gi­bi gerilemiştiniz. 

Kendi kardeşlerinizin halini sormuyordunuz, 

yaşlı­larınız, çocuklarının durumuyla ilgilenmiyorlardı. O zaman silahlar sizi ısırmış, mızraklar sizi delmişti.

Deyricemacim savaşı, nasıl bir savaştı... 

O savaşta düşmanla çar­pıştınız, kahramanlıklar görüldü. 

Kelleler gövdelerden kopup gitti, dost, dostunu unuttu.

Ey Iraklılar! 

Ey facirlikten günah işledikten sonra kafir olanlar! 

Ey dostuna yardı­mı bıraktıktan sonra ihanet edenler, birbirinin üzerine atılanlar! 

Siz­leri sınırlarınızı korumaya gönderdiğimiz zaman hıyanette bulunur, geri dönersiniz. 

Size verilen görevi yerine getirmezsiniz, 

güvenlikte olduğunuzda ortalığı velveleye verirsiniz. Korkuya kapıldığınızda münafıklık yaparsınız. 

Nimeti hatırlamaz, iyiliğe karşı şükretmezsi­niz. 

Ahdi bozan bir kimse, sizden vakarınızı yitirmenizi isterse, bir asi sizden yardım isterse, bir sapık sizden sapıklık isterse, bir zalim sizden yardım isterse, yoldan çıkan bir kimse sizden destek isterse, onun çağrısına mutlaka icabet edersiniz, yardımına koşarsınız. 

İste­yen istemeyen hepiniz, gerek süvari gerek piyade olarak ona koşarsı­nız.

Ey Iraklılar! 

Biri seslenir veya ünlerse, mutlaka ona uyar ve yar­dımcısı olursunuz. 

Ey Iraklılar! 

Öğütler size fayda vermedi mi... 

Olay­lar, sizin için caydırıcı olmadı mı... 

Allah, baskısını üzerinizde şiddet­lendirmedi mi... Kılıcının sıcaklığını size tattırmadı mı... 

Azabının ve işkencesinin acılarını size hissettirmedi mi''

Kaynak:İbn Kesir, El Bıdaye Ve'n-Nihaye...