Osmanlı Devletiyle birlikte de Osmanlı'nın gittiği her yere, tesis ettiği Mevlevihanelerle Mevlevilik kültürünü götürmüş ve toplumu en yakından etkileyen tarikatlerden biri olmuştur. 

Halep Mevlevihanesi kuruluşundan itibaren 1925 yılında tekkelerin kapatılmasıyla tarikatın son merkezi olarak kaldığı zamana kadar, bu bölgede en önemli Mevlevi temsilciliklerinden biri olmuştur.

Pir Adil Çelebi zamanında; 1421-1460 kırk Mevlevi dervişiyle Horasan'a oradan Bağdat'a, oradan da Halep'e geçen Divane Mehmed Çelebi, Halep'te ''Tacu'l-arifin Ebü'l-Vefa'' soyundan ve Vefaiyye tarikatinden, Ebu Bekrel-Vefai'nin dergahına inmiş ve onu Mevleviliği Halep'te temsile memur etmiş ve sema'dan başka bütün tarikat törenlerini yapmayı izin vermiştir.

Kaynakların naklettiğine göre; Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'le savaşıp yenilgiye uğrayan Safevi hükümdarı Şah ismail'in ileri gelen iki adamı, Mirza Fulad ve Mirza Ulvan isimli iki Farisi, savaş esnasında Şah İsmail'in yanından kaçıp Halep'e yerleşirler. 

Şia mezhebine mensup olan bu iki kişi, şia inancından vazgeçtiklerini göstermek için bir ehl-i sünnet tarikatı olan Mevleviliğe intisap ederler ve Mevlevi tarikatı şeyhlerinden Sultan Divane Mehmet Çelebi'ye derviş olurlar. 

Kendi mallarıyla ortaklaşa, mevcut tekkeyi yaptırırlar. 

Tekke inşa edilmeden önce tekkenin yeri ve etrafı boş ve küçük bir tepedir. Burayı tamamen sahibinden satın alıp tekkeye vakfederler. 

Tekkeyi inşa ettirdikten sonra Konya'da bulunan Molla Hünkar Çelebi Efendi tarafından Fakrı Ahmed 

Dede'nin buraya şeyh olarak tayin edilmesine muvaffak olurlar.

Fakrı Ahmed Dede'den sonra Halep Mevlevihanesi'nde postnişin olan zevata ait listeler bulunmaktadır. 

Fakri Ahmed Dede'den sonra Türkiye'de tekkelerin kapatıldığı 1925 yılında kadar Halep Mevlevihanesi'nde şu isimlet şeyh olarak vazife yapmışlardır: 

Hasan Dede, Hüseyin Dede, Şatır Mehmed Dede,  Şekib Ömer Dede, Safi Musa Dede, Muhammed Dede, Hasan Dede, Mustafa Dede, Muhammed Ali Dede, Abdülgani Dede, Vacid Dede, Amil Çelebi ve Muhammed Sa'deddin Dede.

Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'ün isteği ve tasvibiyle Abdulhalim Çelebi, oğlu Muhammed Bakır Çelebi'yi, zamanın en büyük asitanesi olan bu mevlevihaneye tayin etmiştir. 

Türkiye Cumhuriyeti sınırlan içerisinde tarikatlerin kaldırılışından sonra 1925'te son postnişin Abdülhalim Çelebi'nin vefatı üzerine Halep Dergahı'nda şeyh bulunan Muhammed Bakır Çelebi, çelebilik makamını Halep'te tesis etmiş ve Suriye'deki Fransız Mandater hükümeti tarafından da bu müessese tasdik edilmişti. 

Bu suretle Halep Asitanesi, Türkiye dışındaki Mevlevihanelere merkez olmuş, şeyhlerin azl ve tayini bu makama ait bulunmuştur. 

Nitekim Şam şeyhi Said Dede'nin ölümü üzerine yerine oğlu Şemseddin Dede ve Trablusşam Mevlevihanesi şeyhi Şefik Dede'nin vefatı üzerine de yerine Mehmed Enver Dede tayin edilmiştir. 

Bu durum, 1925'den 1944 yılma kadar devam etmiştir. 

Bu yıllar arasında Mevlevihane bütün olumsuzluklara rağmen Bakır Çelebi'nin önderliğinde Türkiye'den gelen dedelerle fonksiyonunu icra etmeye devam etmiştir. Tekkede tarikata intisap edenler çile çıkarmış, mukabele törenleri icra edilmiş, diğer tarikat mensubu bir çok derviş Mevlevi tarikatine intisap etmiştir. 

Bu dönem içinde dergahta yaşayan Mevlevi dedelerinin hallerini aktaran ve o dönemde çocuk yaşta bulunan Celalettin Çelebi'nin özetle şu cümleleri dikkat çekicidir:

"Anavatan'ın güneyinde, komşu bir devlette bulunan, vatanımızın bir parçası olarak telakki ettiğim bir Türk kültür yuvası olan bu mevlevihane, kapısından girer girmez her Türk yolcusunun sanki vatanına kavuştuğu hissine kapıldığı bir mekandır. 

Orada yalnız Türkçe konuşulurdu. 

Mükemmel bir lisan mektebiydi orası. 

Oraya gelip de, birkaç gün içinde Türkçe'yi anlayıp konuşan nice yabancılar yanında, senelerce orada yaşayıp, hücrenişin olup, ölünceye kadar inat edercesine Türkçe'den, başka dil konuşmak istemeyen nice Dedeler hatırlarım... Böylece vatan hasretini, gurbet duygusunu yenmeye çalışan nice dedeler..."

Hatıralarımda canlı yaşayan kişilerden biri de, Bahçevan Dede'dir. O, vatan hasretini gidermek için çiçek öbeklerine Anavatan'dan bazı şehir ve mahalle adlarını vermişti. 

Çiçekleri de öyle anardı, ağaçları da. Bu Meram gülüydü, öbürü Karaman çamı. Bu Üsküdar menekşesi, öbürü Maraş kavağı veya Antepfıstığı. Onun kurduğu hayal dünyasındaki sevgili vatanına kimse el süremezdi. Ancak arada sırada ve dedemizin hoşgörülü olduğu zamanlarda çiçekleri nazikçe, incitmeden koklayabilirdik.

Tekkede Aşçı Dede 'nin ayrı bir mevki vardı. Matbah-ı şerifte Türk yemekleri pişerdi. Şehrin bazı ileri gelenlerinin Türk yemeklerinin nasıl yapıldığını öğrenmek için şahsen geldiklerini veya aşçılarını dedeye gönderdiklerini hatırlarım. Aşçılıktaki ustalığı hala o şehirde yaşamaktadır. Günümüzde orada bilinen ve pişirilen Türk yemekleri aşçı dedenin öğrettikleri yemeklerdir.

1943 yılında Bakır Çelebi'nin İstanbul'da vefatı ve 1944'te de Fransa'nın Suriye'ye bağımsızlığını vermesi üzerine, çelebilik makamını ve bu makamın imtiyazını kaldırmış ve diğer mevlevihanelerin ve Halep Mevlevihanesi'nin vakıflarına ve bütün varidatına el konulmuş ve tamamı Suriye Vakıflar Umum Müdürlüğü'ne bağlanmıştır.