Devlet yönetiminde görevli olan insanların, kendilerine herhangi bir adaletsizlik yapmamaları için onları haberli habersiz sıkı bir şekilde denetim altında tutmuş, valilere mektuplar yazmış, adalet çizgisinden ayrılmamaları konusunda onları ihtar etmiştir. ‘’Bir adam Ebu Musa el Eş’ari’nin maiyetindeydi.
Savaşta ganimet ele geçirdiler.
Ebu Musa hissesini verirken tamamını vermediği için adam: ‘’Sen hissemin hepsini vermezsen almam,’’ dedi.
Ebu Musa da kızıp adama yirmi değnek vurduktan başka saçını da kestirdi. Adam da saçını toplayıp Ömer’e gitti ve cebinden saçlarını çıkarıp Ömer’in göğsüne fırlattı.
Ömer (r.a.);
‘’Meselen nedir, diye sordu. Adam meseleyi anlattı. Bunun üzerine Hz. Ömer, Ebu Musa’ya şu mektubu yazdı:
‘’Selam üzerine olsun.
Falan oğlu falan bana şöyle şöyle söyledi. Benim de sana kesin emrim şudur ki, eğer adama herkesin gözü önünde bu hakareti yapmış isen, sen de herkesin önünde otur da, adam gelip aynı biçimde senden kısas alsın, eğer kimsenin görmediği bir yerde ona bu hakareti yapmış isen sen de kimsenin bulunmadığı bir yerde otur yine aynı hakareti sana yapsın.’’ Ebu Musa (r.a.) mektubu alır almaz, kendisinden kısas alınmak üzere oturdu.
Adam da ona: ‘’Ben Allah için seni affettim, dedi.’’ Peygamber Efendimizin en sadık dostu ve halifesi olan Ömer’in şu ince ve derin idrakine bakınız: Hz. Ömer, hilafeti zamanında vuku bulan bir kıtlıkta, bir deve kesilip Medine-i Münevvere’nin fukarasına dağıtılmasını emir buyurdu. Deveyi keserek fakirlere dağıtan kişi, devenin yağlı kısmından bir parça eti alarak güzelce pişirip iftar vaktinde halifenin huzuruna götürdü
Halife: ‘’Bu et neredendir, diye sordu:’’
Ey mü’minlerin emiri, kesilmesini emir buyurduğunuz deveden size düşen paydır.