Nefis âsî, emirleri yapmak istemez ise de, nasihat dinler ve riyâzet yapmak, istediklerini vermemek, ona te'sîr eder. İşte nefis muhâsebesi böyle olur.

Murâkabe: Yâni, nefsi kontrol etmek, ondan gâfil olmamaktır.

Büyüklerden biri, bir talebesini, başkalarından daha çok severdi. Ötekiler, bu hâle üzülürdü. Her birine bir kuş verip, "Bunu, kimsenin görmediği bir yerde kesip getiriniz" dedi.

Hepsi tenhâ bir yerde kesip getirdi. O talebe ise, kesmeden getirdi.

"Niçin sözümü dinlemedin, canlı getirdin?" buyurdukta, "Kimsenin görmediği bir yer bulamadım. O, heryeri görüyor" dedi.

Diğerleri, bunun müşâhede makamında olduğunu anladılar.

Mısır mâliye nâzırının zevcesi olan Zelîha, Yûsuf (A.S), kendisine çağırınca, önce kalkıp büyük olduğunu sandığı, bir heykelin yüzünü örttü.

Bunu, niçin örttün? sorusuna, ondan utandığım için, dedi.

"Sen, bir taş parçasından utanıyorsun da, ben yerleri ve yedi kat gökleri yaratan, Rabbimin görmesinden utanmaz mıyım?" buyurdu.

Biri, Cüneyd-i Bağdâdîden Bağdâtta Sokakta, kadınlara, kızlara bakmaktan kendimi men edemiyorum. Bu günahtan kurtulmak için ne yapayım?" dediğinde, "Allah Teâlânın seni, senin o kadını görmenden daha çok gördüğünü düşün!" buyurdu.

Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesaba çekmeli, sermâyeyi, kârdan ve zarardan ayırmalıdır.

Sermâye farzlardır. Kâr da, sünnetler ve nâfilelerdir. Ziyân ise, günahlardır. Ömer her akşam, kamçı ile ayaklarına vurup, bugün niçin böyle yaptın? derdi. İbni Selâm odun yüklenmiş taşıyordu. Sen hammal mısın? dediklerinde, nefsimi tecrübe ediyorum, bakalım nasıl olacak, dedi. Enes'de vefât etti diyor ki, Ömeri gördüm, kendi kendine diyordu ki, "Yazıklar olsun sana ey nefsim ki, sana, emîr-ül-müminin diyorlar.

"Yâ Allah teâlâdan kork veya Onun azâbına hazırlan!"

Ebû Talha bağında namaz kılıyordu. Güzel bir kuş, yanına kondu. Ona dalarak, kaç rekât kıldığını şaşırdı. Nefsine cezâ olarak, bağı fakirlere sadaka verdi.

Bundan daha ahmak kimse olur mu? Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta, Cennet ve Cehennemden biri, seni beklemektedir. Ecelinin, bugün gelmiyeceği ne mâlûm? Bugün gelmezse, bir gün elbette gelecek. Başına gelecek şeyi, geldi bil! Çünkü, ölüm kimseye vakit tâyîn etmemiş ve gece veya gündüz, çabuk veya geç, yazın veya kışın gelirim dememiştir. Herkese ânsızın gelir ve hiç ummadığı zamanda gelir. İşte ona hazırlanmadın ise, bundan daha büyük ahmaklık olur mu? O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Günahlara dalmışsın.

Allah teâlâ, bu hâlini görmüyor sanıyorsan, kâfirsin! Eğer gördüğüne inanıyorsan, çok cüretkâr ve hayâsızsın ki, Onun görmesine önem vermiyorsun! O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Hizmetçin sana itaat etmezse, ona nasıl kızarsın! O hâlde, Allah teâlânın sana kızmıyacağından nasıl emîn oluyorsun! Eğer Onun azâbını hafîf görüyorsan, parmağını aleve tut! Yâhut, kızgın güneş altında bir saat otur! Yâhut da, hamam halvetinde fazlaca kal da, zavallılığını, dayanamıyacağını anla! Yok eğer, dünyada yaptıklarına cezâ vermiyecek sanıyorsan, Kur'an-ı kerime ve yüzyirmidörtbinden ziyâde Peygambere inanmamış oluyorsun ve hepsini yalancı yapmış oluyorsun. Çünkü, ALLAH'ü Teâlâ, Nisâ sûresinin 122. âyetinde "Günah işliyen, cezâsını çekecektir", buyuruyor. Kötülük eden, kötülük görür. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Ey nefsim! Anladim ki, dünyanin nîmetlerine ve lezzetlerine alişmişsin ve kendini onlara kaptirmişsin! Cennete ve Cehenneme inanmiyorsan, bâri ölümü inkâr etme! Bu nîmet ve lezzetlerin hepsini senden alacaklar ve bunlarin ayrilik ateşi ile yanacaksin! Bunlari istedigin kadar sev, istedigin kadar siki saril ki, ayrilik ateşi, sevgin kadar çok olur. O hâlde, yaziklar olsun sana ey nefsim!

Aziz Mahmud Hüda-i şöyle buyuruyor:

"Kul, nefsin azginlik ve taşkinligindan kurtularak itiminan makamina erince nefs insana güzel bir binit olur. En büyük cihad ile mücadeledir. Nefsin kötü ahlaki pek çoktur. Bunlarin başlicalari, kibir, vebriya, öfke, hased, mal sevgisi ve makam tutkusudur."

Tevazu ile kul nefsini kibir ve ucbün çirkinliginden uzak tutmalidir.

Efendimiz (S.A.V) yumuşak huyluluğu da şu sözlerle açıklıyor:

"Sizin en hayırlınız öfkelendiği zaman kendine hakim olandır. En yumuşak başlı olanınızda elinde intikam alma imkanı olduğu halde insanların kusurlarını bağışlayandır.

Bir insan, boğazından aşağısı kabire girmişken, yaşından başından utanmadan büluga dahi ermemiş fakir bir kız çocuğuna yaklaşma cür'eti gösteriyor ve kendinide dünyanın en mükemmel müslümanı zannediyorsa, buna......! derler.