NANKÖRLÜK, gördüğü iyiliğin kadrini bilmeme,
kendisine yapılan iyiliği veya eline geçen nimeti inkar etme, nimeti verene karşı nankörce davranmaktır.
Küfran-ı nimet nimeti inkar etme diye de kullanılır.
Nankörlük;
''Yapılan iyiliği unutan, tuz ekmek hakkı bilmeyen kimseye de denir.''
Arap dilinde nankörlük;
''küfran ya da küfranü'n-nimet'' kelimeleriyle ifade edilmekte ve şükrün karşıtı olarak kullanılmaktadır. Nankör kimseye de; ''kafirü'n-nimet'' denilir.
Kur'an-ı Kerim'de, insanların Allah'a karşı nankörlüğünden söz edilirken, nankör ve nankörlük kelimelerinin, ''küfr'' kelimesiyle ifade edildiğini görmekteyiz;
''Andolsun, Sebe' kavmi için oturduğu yerlerde büyük bir ibret vardır.
Biri sağda, diğeri solda iki bahçeleri vardı. Onlara; Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin.
İşte güzel bir memleket ve çok bağışlayan bir Rab! Ama onlar yüz çevirdiler.
Bu yüzden üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki harap bahçeye çevirdik.
Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz nankörden başkasını cezalandırır mıyız?
İnkar ve nankörlüğe karşı dünyada verilen cezalar çok değişik şekilde tezahür eder.
İnsanların çoğu bu cezaların sebebini, hikmetini anlayamazlar, ya da fark edemezler de tabiat olayları veya bugünkü tabirle doğal olaylar deyip geçerler.
Bu önemli konunun daha iyi anlaşılması için birkaç örnek vermemizde yarar vardır;
Mal ve kazançta devam eden bereketsizlik, kazanılan parayı gayr-i meşru yollarda harcayıp tükettikten sonra eldeki nimeti kaybetmenin acısını için için duymak, devam eden aile geçimsizliği ve huzursuzluğu bunda etkilidir.
Ülkede adaletin sarsıntı geçirmesi;
zalim zorbaların ve gayr-i meşru kazanç peşinde koşanların tecavüzlerine uğraması,
kötü komşuların, İnsani duyguları gelişmemiş kimselerin, kişisel çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen menfaatçilerin arasında sıkışıp kalması olarak sayılabilir.
Rabbini tanıyan insan verilen nimete asla nankörlük etmez. Daima onun şükrünü yerine getirmeye gayret ederler.
Nankörlük edecek olan ancak bilgisiz, cahil ve inkarcı kimselerdir.
Kur'an'ın bir ayetinde bu durum şu şekilde ifade edilmektedir; ''Kitaptan Allah tarafından verilmiş bir ilmi olan kimse ise; Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm, dedi.
Süleyman onu melikenin tahtını yanı başına yerleşmiş olarak görünce;
Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim, diye beni sınamak üzere Rabbimin gösterdiği lütfundandır.
Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.''
Burada bilinmesi gereken önemli bir nokta vardır ki o da Allah, kimsenin şükrüne ve hamdine muhtaç olmadığı gerçeğidir.
Uluhiyyeti, bir kimsenin nankörlüğü ya da şükran duygusundan yoksunluğu yüzünden ne bir damla eksilir, ne de bir damla artar.
O, bizatihi kendi öz gücüyle her şeye hükmedendir. O'nun hakimiyeti, yaratıkların O'nu tanımasına veya inkar etmesine bağlı değildir.
Aynı husus Kur'an-ı Kerim'de Hz. Musa (a.s.)'nın dilinden de ifade edilmiştir;
''Siz ve yeryüzünde bulunanlar hep nankörlük etseniz, iyi biliniz ki Allah mustağnidir, sizin şükrünüze muhtaç değildir, O zatında övülmüştür.''
Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinden anlaşılan o ki; nankörlük, ''adeta insanı karakterize eden bir özellik durumundadır.
Başına bir musibet geldiğinde Allah'a yalvarır, kendini emniyette hissedince de O'nu unutur.
Rabbi kendisine bir nimet verdiğinde ona sevinir, fakat kendi hatası yüzünden başına bir kötülük geldiğinde nankörlük huyu yeniden depreşir. Rabbimiz, insanın bu durumunu, Kitab-ı Mübin'inde şöyle ifade buyurur;
''Denizde başınıza bir musibet geldiğinde Allah'tan başka tüm yalvardıklarınız kaybolup gider,
fakat O, sizi karaya çıkararak kurtarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insanoğlu nankördür.''
İnsanın kendisine iyilik yapılsa da yine nankörlük etme ihtimali vardır.
Buradan anlıyoruz ki nankörlük hastalığı insanın kanına işleyecek bir özelliğe sahiptir.
Bunun için şükrün kıymetini insanlara çok iyi bir şekilde anlatmak gerekir.
İnsanın bu özelliğini bir ayet şöyle belirtir;
''O canı çıkası insan, ne nankör şeydir!''
Bu ayetin altını çizdiği bir başka husus da insanın mayasında biraz da nankörlüğün olduğudur.
İman ve irfan tezgahında şekillenmeyenler bu karışımın belirgin hale gelmesiyle Rablerine karşı nankörlük ederler.