Rasulullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Bir evin temeli, o evin esasıdır.

Dinin esası ise, Allah'u Te'ala hakkında marifet, yakin ve kötülükten men edici akıl sahibi olmaktır."

Hz. Aişe; "Anam babam sana feda olsun ya Rasulullah! Men edici akıl ne demektir?" diye sordu. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem; 

"Kişinin Allah'a asi olmasını engelleyen ve Rabbine hırsla itaat etmeyi sağlayan akıldır." buyurdu.

Marifet, alemlerin Rabbi olan Allah'ı bilmektir.

Allah hakkında alim olan herkes de ariftir.

Her arif de alimdir.

Marifet, şu özelliklere sahip kişinin sıfatıdır:

Bu kişi, Hak Te'ala'yı önce sıfat ve isimleriyle tanır, Hak ile olan muamelesinde sıdk ve ihlas üzere bulunur. Sonra kötü huylardan ve bu huylara ait afetlerden temizlenerek arı hale gelir.

Cenab-ı Hakk'ın kapısında uzun uzadıya bekler ve daimi surette kalbi ile itikaf halinde bulunur.

Bütün bunların semeresi olarak, Allah'u Te'ala'dan güzel bir teveccühe nail olur.

Allah onun bütün hallerinde istikamet ve doğruluk üzere olmasını sağlar. 

O kişiden nefsin havatırı kesilir. O, kendisini Allah'tan başkasına davet eden hiçbir şeye kulak asmaz. 

Sırren ve ruhen Allah'u Te'ala ile münacatı devam eder.

İşte o zaman böyle kimseye arif denir. 

Onun bu hali ise, marifet ismini alır. Kul kendisine yabancılaştığı nispette Rabbi hakkında marifet tahsil eder.

(İmam-ı Kuşeyri Risalesi)

Marifetten sorulduğu zaman Şeyh Şibli, şöyle demiştir:

"Marifetin evveli ve membaı Allah'dır, ahirinin ise, nihayeti yoktur."

Marifet sahibi, Allah'tan başkasını müşahede etmez, O'ndan başkasına rücu etmez.

Alim, bir hal ile karşılaştığı veya hatırına bir şey geldiği zaman kalbine, düşüncesine ve hafızasına müracaat eder. 

Kalbi ile yaşayan aklının güzel gördüğü şeyle, 

Rabbi ile yaşayan şeriatin güzel gördüğü şeyle ilgilenir.

Allah'ın huzurunda zelil ve miskin bir vaziyette boynu bükük dururlar.

Rasulullah (s.a.v); "Ya Rabbi, sana hamdü sena etmekten acizim." (Müslim) demiştir.

Hedefi yüce ve büyük olan ehlullahın sıfatı budur.

Kimin kalbinde Allah korkusu fazlaysa, o, Allah hakkında en çok marifete sahip olan kimsedir.

Marifet; hayayı ve tazimi, tevhid de rızayı ve teslimiyeti gerektirir. Bir kimse Allah hakkında marifet sahibi olursa, maddi şeylere rağbet etmez.

Zünnun-ı Mısri; "Arif ile muaşeret ve muamelede bulunmak, Allahu Te'ala ile muaşeret ve muamelede bulunmaya benzer. 

O,senden zuhur eden her şeye tahammül eder, sana yumuşaklıkla muamelede bulunur. 

Çünkü O, Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmıştır."demiştir.

Beyazid-i Bestami; "Arif tayyar, zahid seyyardır."demiştir.

Yani; biri uçarak, diğeri yürüyerek Allah'a gider.

 

Arifin gözü ağlar, kalbi güler:

Cüneyd-i Bağdadi; der ki, "Arif yer gibi olacak,insanların iyisi de kötüsü de onu çiğneyecek. Bulut gibi olacak, her şeyi gölgelendirecek. 

Yağmur gibi olacak, sevdiğini de sevmediğini de sulayacak. Hava gibi olacak,herkes onu teneffüs edecek. Ancak böyle olan bir kimse arif olabilir."

Marifet, Hakk'ın kalbe gelen tecellileridir.

Bunun için Cüneyd-i Bağdadi; 

"Arif, kendi sustuğu halde ruhundan ve sırrından Hakk'ın konuştuğu kimsedir."demiştir.

Kalp, vücutta sultandır.

Ey yolcu! Nefsin seni meşgul etmeden, sen nefsini bir işle meşgul etmelisin.

Meşguliyetlerin en hayırlısı, dilinin ve kalbinin Allah'ın zikriyle uğraşmasıdır.

Hz.Ali demiştir ki;

"İlim nehirdir, hikmet ise, denizdir.

Alimler nehrin etrafında dolaşırlar. Hikmet ehli ise, denizin ortasına dalmışlardır.

Ariflere gelince, bunlar da kurtuluş gemilerinde seyrederler.

Arifin üç alameti vardır:

''Onun için amellerin en sevimlisi zikrullahtır.

Faydaların en sevimlisi Allah'a delalet edendir.

Halkın en sevimlisi de kendisini Allah'a çağırandır.

Şeyh Ebu Meyden Mağribi dedi ki;

"Kim Allah'a hizmetini düzgün yapmazsa,Allah onu dünya ile meşgul eder. Kim de Allah'a olan marifetini düzgün yapmazsa, Allah onu ahiretle meşgul eder. Allah c.c ile beraber olmak cennet, Allah'tan ayrı olmak ise, ateştir.

Allah'a yakınlık lezzet, O'na uzaklık ise hasret ve ölümdür. Alla ile dostluk hayattır."

(Miftahu'r-Rüşd)