İslam dininin çok güzel ve çok faydalı bir yapısı, çok engin ve çok derin anlamlı prensipleri vardır. O, insanın hem bedenini sağlıklı tutar, hem ruhunu besler, hem gönlüne nur ve huzur doldurur; hem dünya işlerini düzenler, hem ahiret saadetini sağlar; hem ferdi korur,

hem aileyi kurtarır, hem de cemiyete, devlete dirlik ve düzenlik kazandırır; güçsüzü korur, zorbayı durdurur; herkese hakkını verir, görevini de düşündürür, kadını himaye eder, erkeği yüceltir; fakiri güldürür, zengini hayra yönlendirir; işçiyi sevindirir, ağayı, patronu duygulandırır…

Ne kusursuz, ne tam, ne harika, ne şahane nizamdır, İslam, her çağın, özellikle şu hasta asrın şifası; tüm maddî ve manevî, ferdî ve ictimaî dertlerin devası; akılların gıdası, gönüllerin sefası; karanlık gecelerin nurlu sabahı, ölümlü dünyanın âb-i hayatıdır.

Bir de tasavvuf denilen çok sevimli ve çok önemli bir şer'î ilim vardır ki, o olmadan iman'ın tadını duyarak yaşamak; İslamın özünü, iç yapısını, ruhunu, mahiyetini, inceliklerini, esrarını kavramak, bugünün ve belki her devrin insanı için hemen hemen imkansız gibidir.

Çünkü tasavvuf "Kur'an ahlakıdır, Resulullah'ın derûnî ahvâl ve hâlâtı, şeriatın ince adabıdır." Tasavvuf bencillik değil, diğerbinliktir, merhamettir, hizmettir; laf ebeliği ve söz kalabalığı değil, samimiyet, ihlas ve hikmettir; kalp temizliği, irfan yüceliği ve amel-i salih üretiliciğidir; kıyl'u kâl değil, güzel haldir; taşa karşı gül, zehire karşı panzehirdir; gözlere nur, gönüllere sürûrdur.

Tasavvuf; "deliyi veli yapar; taşkını uslu kılar; taş bağrı ısıtır," yumuşatır; merhametsizi rikkatli, katı kalpliyi gözü yaşlı eder; şaşkını, gafili zulümattan nura çıkarır; deryada çırpınanı sahil-i selamete ulaştırır; cahili eğitir, marifet hazinesi eder; çöllü çorağı irfan pınarlarıyla sular, yeşertir; çobanı sultanlaştırır; sığ bilgiyi ummanlaştırır; kişiyi halka mahbub ve mergup, Hak'ka mahbub eder; topraktan yaratılan insanı nurlandırır, melekleştirir, Rahman'ın huzuruna layık eyler, iltifatına ulaştırır.

Tasavvufla samanlık seyran, daracık yerler adeta meydan olur, tasavvufla gaflet ve körlük izale edilir, müminin basiret gözü açılır; dünya sevgisiyle harabe haline gelen kalpler, "Allah aşkıyla ma'mur olur," manevi zulmetler dağılır, insanların içi dışı pürnûr olur; mümine bir zindan olan şu köhne cihan gerçek bir gülistan haline gelir.

Tasavvuf, dinimizin özü ve gerçek anlamı; asıl gaye olan "İnsanı Kamil" olmanın yolu ve yöntemidir.

Özetle tasavvuf tüm devirlerde olduğu gibi hatta onlardan da fazla, 20. yüzyılın şu stresli, sinirli, gerilimli, bunalımlı, şüpheci, aceleci, dertli, hasta ve bedbaht insanının da; "nerede" diye gece gündüz aradığı, yalan yanlış yerlerden sağlamaya çalıştığı gerçek mutluluğun ilahi yolu ve anahtarıdır.

Tasavvuf nefsi terbiyedir, İslamın özüdür, inancın icabıdır, sonucudur, tezahürüdür, İslamın görünen halidir; tembellik, miskinlik ve âtıllık değildir; çünkü İslam aleminde en büyük liderler, aksiyonerler ve mücahitler bu mutasavvuflar içinden çıkmıştır.

Tasavvuf insana iç terbiyesini, vicdan eğitimini kalp temizliğini bahşeder, başa bela olan Nefsi Emmâreyi ıslah eyler. Tasavvuf, yeryüzünde mevcut ahlakların en ilerisi ve en güzeli olan Hz Peygamberimizin yüce ahlakını, asil Kur'anı Kerim ahlakını, necip islam adabını; karşılıksız, hesapsız, yapmacıksız, hasbî ve aslî, sıcak ve halis, gerçek ve öz güzel ahlakı kazandırır.

Tasavvuf; "insana samimi duygular tattırır, içten sevgi ve saygıyı öğretir.

İmamı Gazali, Hacı Bayram-ı Veli, Akşemseddin, Gümüşhaneli Ahmed Ziyaüddin, Mevlana Celaladdin-i Rûmî gibi alimler gösteriyor ki, ulûm-u şer'iyye'de rusuh peydah edince , insanın varacağı zirve, son durak İslamî Tasavvuf " oluyor.

Tasavvuf olmayınca islâmî kalkınma olmaz.