Eskiden anadoluda adetti.Kızlar, istemediği kişilerle zorla evlendirilirdi. Bu hususlarda babanın sözü kanun niteliğindeydi. Evleneceksin...!

Bu evlilikler uzun yıllar devam etsede, istemiyerek evlendirilen kişiler ömür boyu mutsuz bir hayatı yaşamağa mahkum edilirdi.

Özellikle akraba evlilikleri, zamanımızda bile yaygın bir vaziyette devam etmektedir. Akraba evliliklerinin bir çoğu verasetin yabancıya gitmemesi algısından. Veya ölen kardeşinin hanımını diğer bir kardeşi ile evlendirilmesi. Her ne kadar İslam bunda bir sakınca görmüyorsada bu gibi halleredeki evliliklerden çiftler mutsuz yaşıyorlar. Nitekim Resulullah (S.A.V) zamanındra kocasını sevmeyen ve kocasından boşanmasını talep eden Cemile hanım'ın hikayesini okuyalım:

Medineli Sabit bin Kays,

Sahabenin ileri gelenlerindendi. Efendimiz (S.A.V) 'e hizmetten asla geri kalmaz, sözünden ise bir an olsun dışarı çıkmazdı. Efendimiz de onu çok severdi. Hatta bir küçük hatası yüzünden aşırı üzüntüye kapılan Sabit'i teselli ederek "Sabit cennetliklerdendir." buyurmuştu.

Sabit'in aile içi bir sıkıntısı vardı. Hanımı Cemile, Sabit'i bir türlü sevememiş, içindeki ilgisizliği yenip de bir gün olsun sevgiyle muhatap olamamıştı.

Cemile bir kadın olarak iç dünyasındaki bu izdirabı kime anlatabilirdi? Kendisini kim dinlerdi? İslam'da kadın dinlenir miydi? Önceki devirde kadının söz hakkı yoktu çünkü;

Cemile tereddütler içerisinde doğruca Efendimiz (S.A.V)' min huzuruna girdi. Olanca cesaretini toplayarak kimselere açamadığı iç dünyasını Efendimiz'e açtı.

Ya Resulallah, dedi; Beyimin İslamî yaşayışına diyeceğim yoktur. Ahlakından da şikayetçi değilim. Lakin ben onu bir türlü sevemedim." Bu halimle ona isyan etmekten, isteklerine ters bir karşılık verip kötü bir sonuca düşmekten korkuyorum. Söyleseniz de beni boşasa. O, kendisini sevmeyen bir hanımı zorla nikahı altında tutan adam durumuna girmese, ben de dinime zarar verecek bir itaatsizliğe doğru kaymasam!.

Peygamber Efendimiz, iç dünyasını bu nitelikte anlatan Cemile'yi tepkiyle değil ilgiyle dinledi. Bir hanımı, sevemediği erkekle bir arada kalmaya mecbur etmeyi zaten münasip de bulmazdı. Ancak, beyi ne diyecekti...! Boşamak istemezse zorla boşayacaksın da denemezdi. Bir de onu dinlemek gerekirdi. Nitekim öyle de yaptı. Cemile'nin duygularını, düşüncelerini aynen Sabit'e aktararak onu da dinledi.

Sabit, Cemile'yi seviyordu.

Ama Cemile'nin kendisini aynı sıcaklıkta sevmediğini, tek taraflı sevginin mutluluk getirmeyeceğini de biliyordu.

Nasıl bir çare bulunabilirdi?

Düşünmeye başladı. Gözlerini diktiği sabit noktadan başını kaldırıp dedi ki:

Ya Resulallah, Cemile'ye nikahta en değerli bahçemi mehir olarak verdim. Bunca değerli serveti verdiğim kadını bir anda nasıl boşayabilirim? Üstelik benim öyle başka bir bahçem de yoktur!

Efendimiz (S.A.V), Sabit'in yaklaşimini ögrenmiş oldu. Cemile'ye bu defa sorusunu şöyle sordu:

"Sabit seni boşayacak olsa, nikah sirasinda aldigin degerli mehri iade eder misin?" Böylece sen mehrini verip nikah bagindan kurtulmuş olursun, Sabit de nikah hakkindan vaz geçip bahçesini geri almiş olur. Iki taraf da bir şey verirken bir şeyleri almiş sayilarak karşilikli magduriyetlerinizi gidermiş sayilirsiniz. Teselli tarafiniz bu olur.

Cemile buna hemen razi oldu. Kocasinin nikah sirasinda kendisine mehir olarak verdigi bahçeyi "Memnuniyetle iade ediyorum." dedi. Sabit de "Öyle ise ben de nikahını aynı memnuniyetle ona iade ediyor, bu andan itibaren boşamış bulunuyorum, özgürdür." dedi.

Taraflar böylece bir şey verirken bir şey de aldiklarindan helalleşerek ayrilmiş oldular.

Bu olay üzerine Bakara Suresi'nin 229. ayeti nazil oldu. Ayet-i kerime anlaşmayi iptal etmiyor, hatta ortak aile hayatini sürdürme sevgisi yok olunca, hanimin aldigi mehri verip de nikahini ortadan kaldirmasini meşru görüyor; ancak erkegin firsatçilik edip de kadindan veremeyecegi miktarda mal istememesini de tavsiye ediyordu.