Nakşibendiyye, Müceddidiyye'yi Anadolu'ya getiren
ilk sufi olarak bilinen Murad'ı Buhari'nin halkın yanı sıra şeyhülislamlar, vezirler, paşalar, şeyhler ve medrese alimlerine kadar toplumun hemen her kesiminden insanlar üzerinde etkili olduğu kaynaklarda yer alır.
Eyüp Sultan'ın Nişanca semtinde, şehrin gürültüsünden, telaşından uzak, zengin tarihi geçmişi, muhteşem bezemeli mezar taşlarıyla dolu haziresi, civarındaki ahşap evleri, yanı başında bir Sinan eseri olan Nişancı Mustafa Paşa Camii ile birlikte,
eski hüviyetini muhafaza etmeye çalışan bir "külliye" vardır; Murad'ı Buhari Külliyesi…
külliyenin; "Seyyid Belhi Dergahı", "Şeyh Murad Efendi Tekkesi" ve "Şeyh Muhammed Murad'ı Buhari Tekkesi" olarak da bilindiğini zikreder.
XVII. yüzyıl ortalarında Anadolu Kazaskeri Çankırılı Mustafa Rasih Efendi tarafından medrese olarak tesis edilmiş.
1715'te Rasih Efendi'nin oğlu Şeyhülislam Damadzade Ahmed Efendi tarafından Nakşibendiliğin Müceddidi kolunu ilk defa İstanbul'da yayan Şeyh Murad'ı Buhari adına tekkeye çevrilmiş.
Murad'ı Buhari'nin vefatını müteakip medresenin mescid tevhidhane olarak kullanılan mescid-dershanesine gömülmesiyle bu mekan,
türbe haline gelmiş.
Nakşibendîliğe bağlı olan tekke, postnişinlerin ilki Murad'ı Buhari ile sonuncusu Abdülkadir'i Belhi'nin aynı zamanda Bayrami Melamiliğine mensup olmalarından dolayı söz konusu meşrebin temsil edildiği bir merkez olarak da değerlendiriliyor.
Ayrıca tekkenin, Abdülkadir'i Belhi ile olan yakınlıklarından dolayı son dönem Mevlevileri
ve Bektaşilerinin uğrağı haline geldiği de rivayet edilmektedir.
Tekke, bunun yanında, Murad Buhari ile Abdülkadir'i Belhi'nin Orta Asya kökenli olmalarından dolayı bu bölgeden İstanbul'a gelen tarikat ehlinin ziyaret ettiği, barındığı bir tesis hüviyetine de bürünmüş. Türkistan'dan gelen şeyhlerin postnişin olduğu diğer tekkelerde de bu irtibat dikkat çeken önemli hususlardan biridir.
XVIII. yüzyıl sonlarında bir tarikat külliyesine dönüşen Şeyh Murad'ı Buhari Külliyesi,1897,1898 ve 1907 yıllarında Evkaf Nezareti'nce tamir ettirilmiştir.
1925'te tekkelerin kapatılmasından sonra pek çok örnekte olduğu gibi kaderine terk edilen külliye, özellikle çevresinde sanayileşmenin hız kazandığı 1950'lerin ardından gecekonduların işgaline uğramış, yapıların bir kısmı şadırvan, çeşme, hamam, harem ve selamlık tarihe karışmış,
ahşap kısımları yakacak, taş malzemeleri de gecekondu yapımında kullanılıp diğer bölümler ise, harap olmuştur.
Şair ne güzel demiş:
"Kafir ağlar bizim ahval-i perişanımıza…"
İstanbul halkı onu bağrına bastı
Nakşibendi Müceddidi şeyhi olarak bilinen Murad'ı Buhari'nin tam adı; Muhammed Murad b. Ali b.Davud b. Kemaliddin el-Hüseyni el-Buhari en-Nakşibendi'dir.
Babasına nisbetle Buhari lakabıyla anılmaktadır. "Muradi" lakabıyla da tanınan Şeyh Murad Efendi'den tekkenin haziresindeki mezar taşlarında ve Osmanlı Arşivi'ndeki vesikalarda "Buhari" ve "Nakşibendi" diye bahsedilmektedir.
Şeyh Murad-ı Buhari'ye atfedilen "Münzevi" nisbesine ise, önceki kaynaklarda rastlanmamakta olup bir karışıklık ifadesi olarak ortaya çıkmıştır.
Bu karışıklığa Eyüp Sultan'daki Karasüleyman Subaşı Mahallesi'nde bulunan Münzevi Türbesi'nin sebep olduğu sanılmaktadır.
Halbuki Şeyh Murad-ı Buhari Tekkesi,
Eyüp Sultan'ın Nişanca Mahallesi'nde bulunmaktadır.
Murad-ı Buhari, 1640 yılında Semerkant'ta dünyaya gelmiş olup Semerkant nakibüleşrafı Seyyid Ali'nin oğludur.
Üç yaşında geçirdiği felç yüzünden kötürüm olan Murad-ı Buhari, tahsilini bölgedeki alimlerden ders alarak tamamladı.
Yirmi üç yaşında iken ilim öğrenmek için Hindistan'a gitti.
İlmi konularda kendini yetiştirip seyrü sülukünü tamamladıktan sonra hac vazifesi için yola çıktı ve haccın ardından üç yıl Hicaz bölgesinde kaldı. Buralarda ikamet ederek önemli âlimlerden ders aldı. İkinci haccından sonra, dönüşte Kahire'de kalarak tefsir, hadis ve aklî ilimler ile meşgul oldu.
Şam ahalisinin teveccühünü kazanan Murad-ı Buhari, İstanbul eşrafının ısrarlı davetleri üzerine 1681'de İstanbul'a geldi.
Murad-ı Buhari, İstanbul'da ulema, devlet ricali ve halk tarafından sıcak bir ilgiyle karşılandı.
Anadolu'da Nakşibendiyye'nin Müceddidiyye kolunun temelini oluşturan Murad-ı Buhari'nin onbinden fazla hadisi ezbere bildiği rivayet edilir.
"Cami'u Müfredati'l-Kur'an", "Silsiletü'z-zeheb", "Mektubat, Lübsü'l-hırkati'l-Kadiriyye",
"Mesmû'at mine's-Seyyid Muhammed Murad-ı Buhari", "Menakıb ve Takrirat-ı Muhammed Murad-ı Buhari " ve "Risale-i Nakşibendiyye" isimli eserleri de vardır.
Çileli hayat yolculuğu 1720 tarihinde son buldu.
Eyüp Sultan Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından kendi adına tahsis edilen Nişanca Meydanı'ndaki tekkenin dershane kısmına defnedildi. Kabri Şeyh Murad-ı Buhari Türbesi diye bilinir.